Merhabalar,
Bugün size mor lahana salatası tarifi vereceğim. Aslında böyle birşey yapmak hiç aklımda yoktu. Geçenlerde Figen'le Eliaçık Lokantası'na gittiğimizde şef, kereviz çorbası önerdi. Onu içerken, sohbet ettik ve lahana salatasının nasıl yapılacağını anlattı. Bende unutmadan deneyim dedim. Pazardan mor lahana aldık ve Çınarcıkla yaptık. Çınar'ın kokusu hoşuna gitmedi. Pancarı deneyen çocuk lahanayı denemedi. Neyse... başka bahara belki dener.
MOR LAHANA SALATASI
Malzemeler:
- 1 orta boy mor lahana
- Tuz
- Sirke
- 1 limon
Lahanayı yıkamadan, ince ince doğrayın. Ardından yaklaşık iki yemek kaşığı tuzla ovun. Ovma esnasında lahananın hatıl hatıl yapısı yumuşuyor. Bu halde en az yarım saat bekletin. Ardından ince doğranmış hanaları yıkayın ve süzün. Bir kavanoza kıyılmış lahanaları koyun ve üzerine yarısına kadar sirke ilave edin. Bir tanede limonun suyunu ekleyip buzdolabına kaldırın. Ara ara alt üst edin. Kullanacağız zamanlarda kabın dibindekileri alın. Böylece üsttekiler asitli sosa bulansın. Her zaman dolapta hazır bir çeşit oluyor. Tam bir kış salatası. Marul ve havuç salatalarının yanına çok yakışıyor. Afiyet olsun.
İstanbul'dan geldim. İki günlük Deniz'in zencefilli kürü pek iyi gelmedi. Hala gözlerim yanıyor. Çınar'da yeniden hasta olmuş. Bu nasıl birşey? Yani iyileşmeden tekrar hasta olmak. Bu on gün içinde 3 kg zayıfladı. Endişeleniyorum. Fikri olan varsa paylaşsın. Görüşmek üzere.
30 Ekim 2010 Cumartesi
Bağdat Caddesi
Merhabalar,
Yoğun geçen dünün ardından, bugün güzel bir İstanbul günü.
Deniz'lerin boğaza bakan evlerinde, güzel bir kahvaltıyla güne başladık. Deniz, bana spesiyel olarak lahanalı omlet yaptı.Kulağa nasıl geliyor? Siz birde duyduğumda benim yüz ifademi görmeliydiniz :) Hani blog falan yazıyoruz ama o kadarda değil
diye düşündüm. Bizimki daha önceden lahana haşlamış, kıyıp dipfrize atmış. Onlarla kahvaltıda lahanalı omlet yedik. Hiç dudak bükmeyin. Tavsiye etmesem yazmaz, kötü bir anı olarak kaldırır atardım. Değişik bir lezzet olarak tarif defterime ekliyorum. Belki yapmak istersiniz diye sadece son halini değil, yapım aşamalarınında ayrıntılı resmini ekledim.
LAHANALI OMLET
- 2-3 yaprak haşlanmış, kıyılmış lahana
- 4 yumurta
- Sıvıyağ
- Baharatlar
Sıvıyağı teflon tencereye koyup lahanaları ekleyin ve pişirin. Pişmiş lahanaların üzerine istediğiniz baharatları ekleyip (Deniz, karışık akdeniz baharatları diye Mc Cormick'in iri tuzlu bir baharatını kullandı.) Çırpılmış yumurtaya ekleyin. Çırpıcıyla karıştırıp, tekrar teflonda sıvıyağla pişirin. İki tarafını pişirirseniz krep oluyor. İsterseniz kalın bırakıp, pankek gibide pişirebilirsiniz. Oldukça lezzetli, değişik bir omlet. Kahvaltıdan sonra kızlar kahve yaptı. Yanında Efi Badem kurabiyelerinden yedik. Daha önce Efi Badem'i duymuş muydunuz? Ben ilk defa tattım.
Oldukça lezzetli, vanilyalı ve bademli bir un kurabiyesi. Ağızda dağılan bir aroması var. Bulursam İzmir'dekilerede alacağım.
Efi Badem kurabiyenin adıymış. Gökçeada'da Meydan astanesi'nin bir ürünüymüş. Pastanenin sahibi Ergin Çelik, küçüklüğünde rum komşularında yediği bu bademli kurabiyeyi üretmeyi çok istemiş. Ama bir türlü olmamış. Yakınları Madam Efi'nin bu kurabiyeyi çok güzel yaptığını sölemişler. Madamın kurabiyesinden yiyen Ergin Bey, çocukluğunun tadını bulduğunu anlamış ve hemen denemelere başlamışlar. Madam Efi'de formülasyonun oluşturulması aşamasında onlara yardım etmiş. Bugün Gökçeada'dan tüm Türkiye'ye kutu kutu satıyorlar. Ne güzel bir hikaye değil mi? Siz birde tadın, sonra konuşalım.
Bugün Denizcikle Bağdat Caddesi'ne gittik. Daha önce çok İstanbul'a gelmiştim ama hiç Bağdat Caddesi'ne gitmemiştim. Geldiğimizde tarihi ya da doğal İstanbul güzellikleri peşindeydik. Bağdat Caddesi, sadece iki sıra gösterişli mağazadır, ne olabilirki diye düşünüyordum. Gerçekten nezih bir yer. İstanbul'a tayinim çıksa demek bende burada çalışacağım. Müge Ablamız burada çalışıyor. Öğlenleri nerelere gidiyor, neler yapıyordur acaba diye düşündüm. İzmir'de benim çalıştığım yer, üniversiteyle sanayinin arasında. Burası öyle mi? Bir kere kaç tane kitapçı gördüm. Müge Abla, bir sürü kitap- dergi almıştır herhalde diye aklımdan geçirdim. İstanbul'da iki günlük izlenimim: buradaki insanların İzmir'den daha çok okuduğu yönünde. Kitapçılar hep full dolu. Hemde kaç katlı dükkanlar yapmışlar. İzmir'de gördüklerim hep düz ayak. Bu yönü ilginç geldi.
Gezerken Deniz bana ıslak hamburger ısmarlayacağını söyledi. Daha önce hiç yememiştim. Oldukça lezzetli birşeymiş. Ben kimyon tadını çok aldım. Lezzeti oradan geliyor herhalde. Deniz, birazda şeker var bence dedi. Salçalı hamburger yapmak
tam Türk usulu. Bu kadar salçalı yemeğimiz, köftemiz varken, hamburger ancak salçalı sosla yumuşatılarak nomuş nomuş bu halka yedirilir :)
Kızılkayalar 'da birde kaşarlı dürüm söyledik. Dürümün içinde et yerine kaşar olacağını düşünmüştüm. Yani
etli pide,kaşarlı pide gibi. Oysa ince bir dürüme kaşar döşeyip, bol döner koyuyorlarmış. Birde patates kızartması. Sonra tost makinesinde iyice kaşarı eritiyorlarki lezzeti yayılsın. Bu Kızılkayalar kimse, hayran kaldım fikrine :)Genelde dürümcü ve hamburgercilerde ayran ve kola satılır. Masalara baktığımda insanlar limonata içiyorlardı. Demek ki burada yemeği limonata tamamlıyor. Tüm masalar ful doluydu, ayakta insanlar masa bekliyorlardı. Beğeni bu olsa gerek.
Biraz dolaştıktan sonra Dunkın Donuts'a geldik. İki sütlü kahve ve donut aldık. İkea'da donut satmaya başladı. Orada da Çikolata dolgulu alıyoruz. Bu
tatlının halka olanlarını sevmiyorum. Aldıklarımızda duble çikolatalıydı.
Yürürken yedik, bende çikolatadan bıyık oldu :) Çok güzeldi. Reyonda "Müdürün süprizi" dikkatimi çekti. Onlara karışık sos koyuyorlarmış. Şansına hangi sos gelirse onlu oluyormuş donut ınız. Süpriz yumurta gibi. Bahtınıza ne çıkarsa.
Değişik bir şans oyunu değil mi?
Yol üzerinde taksiyi beklerken, bu reklamı ve Krispy Skremes'i gördüm. Şu anda da Hallowen 'dayız. Konsepte uygun olarak donut lar hazırlamışlar. Belki önce burayı görseydik, balkabaklı donut yerdik. Bağdat Caddesini böylece gezdikten sonra eve geldik. Ben hasta olduğumdan dinleniyorum.
Bizim kızlarsa bir tanıdıklarının düğününe gittiler. Bakalım yarın neler olacak? İzmir'e döneceğim ve gece oğlumla uyuyacağım. Artık öksürmüyor olacak, gece su içmeye kalktığında yanında beni görecek. Ne güzel bir hayal. Yarın İzmir'de görüşürüz.
Yoğun geçen dünün ardından, bugün güzel bir İstanbul günü.
Deniz'lerin boğaza bakan evlerinde, güzel bir kahvaltıyla güne başladık. Deniz, bana spesiyel olarak lahanalı omlet yaptı.Kulağa nasıl geliyor? Siz birde duyduğumda benim yüz ifademi görmeliydiniz :) Hani blog falan yazıyoruz ama o kadarda değil
diye düşündüm. Bizimki daha önceden lahana haşlamış, kıyıp dipfrize atmış. Onlarla kahvaltıda lahanalı omlet yedik. Hiç dudak bükmeyin. Tavsiye etmesem yazmaz, kötü bir anı olarak kaldırır atardım. Değişik bir lezzet olarak tarif defterime ekliyorum. Belki yapmak istersiniz diye sadece son halini değil, yapım aşamalarınında ayrıntılı resmini ekledim.
LAHANALI OMLET
- 2-3 yaprak haşlanmış, kıyılmış lahana
- 4 yumurta
- Sıvıyağ
- Baharatlar
Sıvıyağı teflon tencereye koyup lahanaları ekleyin ve pişirin. Pişmiş lahanaların üzerine istediğiniz baharatları ekleyip (Deniz, karışık akdeniz baharatları diye Mc Cormick'in iri tuzlu bir baharatını kullandı.) Çırpılmış yumurtaya ekleyin. Çırpıcıyla karıştırıp, tekrar teflonda sıvıyağla pişirin. İki tarafını pişirirseniz krep oluyor. İsterseniz kalın bırakıp, pankek gibide pişirebilirsiniz. Oldukça lezzetli, değişik bir omlet. Kahvaltıdan sonra kızlar kahve yaptı. Yanında Efi Badem kurabiyelerinden yedik. Daha önce Efi Badem'i duymuş muydunuz? Ben ilk defa tattım.
Oldukça lezzetli, vanilyalı ve bademli bir un kurabiyesi. Ağızda dağılan bir aroması var. Bulursam İzmir'dekilerede alacağım.
Efi Badem kurabiyenin adıymış. Gökçeada'da Meydan astanesi'nin bir ürünüymüş. Pastanenin sahibi Ergin Çelik, küçüklüğünde rum komşularında yediği bu bademli kurabiyeyi üretmeyi çok istemiş. Ama bir türlü olmamış. Yakınları Madam Efi'nin bu kurabiyeyi çok güzel yaptığını sölemişler. Madamın kurabiyesinden yiyen Ergin Bey, çocukluğunun tadını bulduğunu anlamış ve hemen denemelere başlamışlar. Madam Efi'de formülasyonun oluşturulması aşamasında onlara yardım etmiş. Bugün Gökçeada'dan tüm Türkiye'ye kutu kutu satıyorlar. Ne güzel bir hikaye değil mi? Siz birde tadın, sonra konuşalım.
Bugün Denizcikle Bağdat Caddesi'ne gittik. Daha önce çok İstanbul'a gelmiştim ama hiç Bağdat Caddesi'ne gitmemiştim. Geldiğimizde tarihi ya da doğal İstanbul güzellikleri peşindeydik. Bağdat Caddesi, sadece iki sıra gösterişli mağazadır, ne olabilirki diye düşünüyordum. Gerçekten nezih bir yer. İstanbul'a tayinim çıksa demek bende burada çalışacağım. Müge Ablamız burada çalışıyor. Öğlenleri nerelere gidiyor, neler yapıyordur acaba diye düşündüm. İzmir'de benim çalıştığım yer, üniversiteyle sanayinin arasında. Burası öyle mi? Bir kere kaç tane kitapçı gördüm. Müge Abla, bir sürü kitap- dergi almıştır herhalde diye aklımdan geçirdim. İstanbul'da iki günlük izlenimim: buradaki insanların İzmir'den daha çok okuduğu yönünde. Kitapçılar hep full dolu. Hemde kaç katlı dükkanlar yapmışlar. İzmir'de gördüklerim hep düz ayak. Bu yönü ilginç geldi.
Gezerken Deniz bana ıslak hamburger ısmarlayacağını söyledi. Daha önce hiç yememiştim. Oldukça lezzetli birşeymiş. Ben kimyon tadını çok aldım. Lezzeti oradan geliyor herhalde. Deniz, birazda şeker var bence dedi. Salçalı hamburger yapmak
tam Türk usulu. Bu kadar salçalı yemeğimiz, köftemiz varken, hamburger ancak salçalı sosla yumuşatılarak nomuş nomuş bu halka yedirilir :)
Kızılkayalar 'da birde kaşarlı dürüm söyledik. Dürümün içinde et yerine kaşar olacağını düşünmüştüm. Yani
etli pide,kaşarlı pide gibi. Oysa ince bir dürüme kaşar döşeyip, bol döner koyuyorlarmış. Birde patates kızartması. Sonra tost makinesinde iyice kaşarı eritiyorlarki lezzeti yayılsın. Bu Kızılkayalar kimse, hayran kaldım fikrine :)Genelde dürümcü ve hamburgercilerde ayran ve kola satılır. Masalara baktığımda insanlar limonata içiyorlardı. Demek ki burada yemeği limonata tamamlıyor. Tüm masalar ful doluydu, ayakta insanlar masa bekliyorlardı. Beğeni bu olsa gerek.
Biraz dolaştıktan sonra Dunkın Donuts'a geldik. İki sütlü kahve ve donut aldık. İkea'da donut satmaya başladı. Orada da Çikolata dolgulu alıyoruz. Bu
tatlının halka olanlarını sevmiyorum. Aldıklarımızda duble çikolatalıydı.
Yürürken yedik, bende çikolatadan bıyık oldu :) Çok güzeldi. Reyonda "Müdürün süprizi" dikkatimi çekti. Onlara karışık sos koyuyorlarmış. Şansına hangi sos gelirse onlu oluyormuş donut ınız. Süpriz yumurta gibi. Bahtınıza ne çıkarsa.
Değişik bir şans oyunu değil mi?
Yol üzerinde taksiyi beklerken, bu reklamı ve Krispy Skremes'i gördüm. Şu anda da Hallowen 'dayız. Konsepte uygun olarak donut lar hazırlamışlar. Belki önce burayı görseydik, balkabaklı donut yerdik. Bağdat Caddesini böylece gezdikten sonra eve geldik. Ben hasta olduğumdan dinleniyorum.
Bizim kızlarsa bir tanıdıklarının düğününe gittiler. Bakalım yarın neler olacak? İzmir'e döneceğim ve gece oğlumla uyuyacağım. Artık öksürmüyor olacak, gece su içmeye kalktığında yanında beni görecek. Ne güzel bir hayal. Yarın İzmir'de görüşürüz.
34 - İstanbul
Merhabalar,
Şu anda İstanbul'dayım. Ne kadar zor karar verip geldim buraya. Perşembe günü öğleden sonra, Çınarcığımı doktora götürdük. Zaten hafta sonuda gitmiştik. Aynı doktora gidip, iyileşmediğini, daha kötü olduğunu anlattım. Muayene ettikten sonra, oğlumun hiçbir şeyi olmadığını söyledi. İstanbul'a gitmek konusunda kararsız olduğumu, çocuğum çok hastayken bırakmak istemediğimi anlattım. Oda birşeyi yok, sadece öksürüyor, siz gidebilirsiniz dedi. Grip ilaçlarını almaya eczaneye gittiğimide Çınar'ı öksürük tuttu, ve eczacı bayan "Ahhh yavruum kıyamam, boğmaca gibi olmuş çocuk" dedi. Bende moral sıfıra indi. Eşimle, "Acaba yanlış doktora mı gidiyoruz? Anlamadımı ki oğlumu hastalığını" diye evham yaptık. Eve geldiğimizde de normal seyreden rahatsızlığı gece azdı. Sabaha kadar uyumadık. Yattığı yerde ciğerleri sökülürcesine öksürdü durdu. Saat beş gibi anca uyudu. Bende yarım saat kestirip 05:30 da kalkıp hazırlandım. Altıdaki otobüse binmek için evden çıkarken hala kararsızdım ve içimden bir ses, oldukça yüksek bir volümde "GİTMEEEE!!!!" diye bağırıyordu. Otobüse binip havaalanına giderken, nasıl döneceğimi planlyordum. Havaalanında ilk yaptığım şey, gişeden dönüş biletime erkene alıp alamayacağımı sormak oldu. Ardından eşimi aradım, cevap vermeyince "herhalde uyandı, oğlum iyice kötü, oda başetmeye çalışıyor, ondan cevap veremiyor" diye iyice kurup yazmaya başladım. Kararımı verdim. Herkese "İstanbul'a gelemiyorum, içime ilimiyor." mesajı yolladım ve geldiğim otobüse tekrar binip eve dönmek için çıktım. Ama otobüs gelmedi. Beklerken eşimle konuştuk, oda "Aslı bir karar ver artık. Gideceksen git, kalacaksan kal, ama karar ver" diye beni azarladı :) "Ama git" dedi. "Git kardeşini gör, aklında burada kalmasın. Gözün arkada kalmadan git, ben buradayım" dedi. Şimdi herkes lütfen burada "Maşallah" desin. Allah bu adamı nazardan saklasın :) Ağlaya ağlaya uçağa bindim. Gözlerim yana yana İstanbul'a geldim. Kardeşimlere vardığımda, uykusuz ve bitkindim. İzmir'den gelen haberlere göre oğlum iyiymiş. Birşey yemiyormuş ama iyiymiş. Öksürüğü azalmış. Kardeşim Deniz'de dün akşam için Taksim'de,
My House diye bir yerde rezervasyon yaptırmış. Hasta halimde Bostancı'dan Taksim'e mi gideceğiz, istemem diye mızıkçılık yapsamda, kızlar beni kandırdılar ve hep beraber Taksim'e gittik. İyikide gitmişiz. Benim şansıma hiç trafik yoktu, 20 dakikada vardık. Önce İstiklal Caddesi'nde bir tur attık. Mağazalara baktık, Cumhuriyet Yürüyüşünü izledik. Ben mağazalara bakarken İnci Profiterol dikkatimi çekti. Herkesin profiterol yemesi değilde, ayva ezmesi ürünü vitrinde ilginç geldi.
Merakımdan girip aldım bir tane. Çok güzel bir düşünce bence. Bunu bir şekilde bende yapmalıyım. Çok beğenim. Çınar'a tattırsam kesin yer. Sonra My House'a doğru yürüdük. Ara sokaklardan geçerken mest oldum. Taksim tam bir kozmopolit. Anlamadığım bir dilde konuşan bir sürü insan vardı. Herkes ayrı bir dil, ayrı bir renk. İnsanlar gibi dükkanlar, mekanlarda kozmopolit. Mesela yol üzerinde Zoğrafyon Rum Lisesi gördük.
Burası, 1893 te yapılmış. Deniz'e "Bak Deniz burası bizim üniversitelerden eski." dedim. Haksız mıyım? Bir çoğumuzun üniversitesinden eski değil mi? Meğer Deniz'in okulu daha eskiymiş. Muallim okulu diye taa 1890 da yapılmış. Yoksa beni mi kandırdı? Bilmiyorum. Neyse.. Sonunda My House 'u bulduk ve içeri girdik. Oldukça güzel bir yer. Üç katlı ve ferah. Güzel bir boğaz manzarası var. Buranın web sayfasına girerseniz, resimlerden boğaz manzarasını görürsünüz. Gece çekimi olduğu için bendeki resimler güzel değil. 29 Ekim dolayısıyla boğazda olan havai fişek gösterisini izledik. Çok güzeldi. Gemilerden atılan fişekler gökyüzünde harikulade bir şov yaptılar. Bizde yanında leziz yemeklerimizi yedik.
Önce 7 çeşit meze tabağı geldi, ardından ara sıcaklar.
Levrekle devam ettik. Balığın yanındaki sulu limona bayıldım. Bu şekli vermeyi bende deneyeceğim.
Ve tatlıyla yemeğimiz son buldu. Browni, bol kakaoluydu ve yanında dondurmayla servis edilmişti. Birde meyve tabağı geldi. Mevsim meyvelerinden karışık bir sunu . Tek kelimeyle harika bir yemekti.
Deniz, yaklaşık 150 TL hesap ödedi. Bu rakam iki kişiliktir.
İstanbullular eğer My House a gitmeyi düşünürseniz salı akşamları tango, perşembe akşamlarıda latin gecesiymiş. Dans etmesenizde izlemek bile keyif olur bence. Özetle, kararsızlıkla başlayan maceram, oğlumun iyiye giden sağlığı eşliğinde benim içinde keyifli bir
hafta sonuna dönüştü. 29 Ekimi ve on gün sonraki doğum günümü Boğaza nazır kutladık. Bunu yaşamama fırsat tanıdığı için eşime ve Deniz'e çok teşekkür ederim. İyiki varsınız... (Maşallah! :) )
Şu anda İstanbul'dayım. Ne kadar zor karar verip geldim buraya. Perşembe günü öğleden sonra, Çınarcığımı doktora götürdük. Zaten hafta sonuda gitmiştik. Aynı doktora gidip, iyileşmediğini, daha kötü olduğunu anlattım. Muayene ettikten sonra, oğlumun hiçbir şeyi olmadığını söyledi. İstanbul'a gitmek konusunda kararsız olduğumu, çocuğum çok hastayken bırakmak istemediğimi anlattım. Oda birşeyi yok, sadece öksürüyor, siz gidebilirsiniz dedi. Grip ilaçlarını almaya eczaneye gittiğimide Çınar'ı öksürük tuttu, ve eczacı bayan "Ahhh yavruum kıyamam, boğmaca gibi olmuş çocuk" dedi. Bende moral sıfıra indi. Eşimle, "Acaba yanlış doktora mı gidiyoruz? Anlamadımı ki oğlumu hastalığını" diye evham yaptık. Eve geldiğimizde de normal seyreden rahatsızlığı gece azdı. Sabaha kadar uyumadık. Yattığı yerde ciğerleri sökülürcesine öksürdü durdu. Saat beş gibi anca uyudu. Bende yarım saat kestirip 05:30 da kalkıp hazırlandım. Altıdaki otobüse binmek için evden çıkarken hala kararsızdım ve içimden bir ses, oldukça yüksek bir volümde "GİTMEEEE!!!!" diye bağırıyordu. Otobüse binip havaalanına giderken, nasıl döneceğimi planlyordum. Havaalanında ilk yaptığım şey, gişeden dönüş biletime erkene alıp alamayacağımı sormak oldu. Ardından eşimi aradım, cevap vermeyince "herhalde uyandı, oğlum iyice kötü, oda başetmeye çalışıyor, ondan cevap veremiyor" diye iyice kurup yazmaya başladım. Kararımı verdim. Herkese "İstanbul'a gelemiyorum, içime ilimiyor." mesajı yolladım ve geldiğim otobüse tekrar binip eve dönmek için çıktım. Ama otobüs gelmedi. Beklerken eşimle konuştuk, oda "Aslı bir karar ver artık. Gideceksen git, kalacaksan kal, ama karar ver" diye beni azarladı :) "Ama git" dedi. "Git kardeşini gör, aklında burada kalmasın. Gözün arkada kalmadan git, ben buradayım" dedi. Şimdi herkes lütfen burada "Maşallah" desin. Allah bu adamı nazardan saklasın :) Ağlaya ağlaya uçağa bindim. Gözlerim yana yana İstanbul'a geldim. Kardeşimlere vardığımda, uykusuz ve bitkindim. İzmir'den gelen haberlere göre oğlum iyiymiş. Birşey yemiyormuş ama iyiymiş. Öksürüğü azalmış. Kardeşim Deniz'de dün akşam için Taksim'de,
My House diye bir yerde rezervasyon yaptırmış. Hasta halimde Bostancı'dan Taksim'e mi gideceğiz, istemem diye mızıkçılık yapsamda, kızlar beni kandırdılar ve hep beraber Taksim'e gittik. İyikide gitmişiz. Benim şansıma hiç trafik yoktu, 20 dakikada vardık. Önce İstiklal Caddesi'nde bir tur attık. Mağazalara baktık, Cumhuriyet Yürüyüşünü izledik. Ben mağazalara bakarken İnci Profiterol dikkatimi çekti. Herkesin profiterol yemesi değilde, ayva ezmesi ürünü vitrinde ilginç geldi.
Merakımdan girip aldım bir tane. Çok güzel bir düşünce bence. Bunu bir şekilde bende yapmalıyım. Çok beğenim. Çınar'a tattırsam kesin yer. Sonra My House'a doğru yürüdük. Ara sokaklardan geçerken mest oldum. Taksim tam bir kozmopolit. Anlamadığım bir dilde konuşan bir sürü insan vardı. Herkes ayrı bir dil, ayrı bir renk. İnsanlar gibi dükkanlar, mekanlarda kozmopolit. Mesela yol üzerinde Zoğrafyon Rum Lisesi gördük.
Burası, 1893 te yapılmış. Deniz'e "Bak Deniz burası bizim üniversitelerden eski." dedim. Haksız mıyım? Bir çoğumuzun üniversitesinden eski değil mi? Meğer Deniz'in okulu daha eskiymiş. Muallim okulu diye taa 1890 da yapılmış. Yoksa beni mi kandırdı? Bilmiyorum. Neyse.. Sonunda My House 'u bulduk ve içeri girdik. Oldukça güzel bir yer. Üç katlı ve ferah. Güzel bir boğaz manzarası var. Buranın web sayfasına girerseniz, resimlerden boğaz manzarasını görürsünüz. Gece çekimi olduğu için bendeki resimler güzel değil. 29 Ekim dolayısıyla boğazda olan havai fişek gösterisini izledik. Çok güzeldi. Gemilerden atılan fişekler gökyüzünde harikulade bir şov yaptılar. Bizde yanında leziz yemeklerimizi yedik.
Önce 7 çeşit meze tabağı geldi, ardından ara sıcaklar.
Levrekle devam ettik. Balığın yanındaki sulu limona bayıldım. Bu şekli vermeyi bende deneyeceğim.
Ve tatlıyla yemeğimiz son buldu. Browni, bol kakaoluydu ve yanında dondurmayla servis edilmişti. Birde meyve tabağı geldi. Mevsim meyvelerinden karışık bir sunu . Tek kelimeyle harika bir yemekti.
Deniz, yaklaşık 150 TL hesap ödedi. Bu rakam iki kişiliktir.
İstanbullular eğer My House a gitmeyi düşünürseniz salı akşamları tango, perşembe akşamlarıda latin gecesiymiş. Dans etmesenizde izlemek bile keyif olur bence. Özetle, kararsızlıkla başlayan maceram, oğlumun iyiye giden sağlığı eşliğinde benim içinde keyifli bir
hafta sonuna dönüştü. 29 Ekimi ve on gün sonraki doğum günümü Boğaza nazır kutladık. Bunu yaşamama fırsat tanıdığı için eşime ve Deniz'e çok teşekkür ederim. İyiki varsınız... (Maşallah! :) )
28 Ekim 2010 Perşembe
Üzümlü Kek
Merhabalar,
Yoğun bir gün, yoğun bir gece ve işe geldiğimizde taşınma telaşesiyle, değişik bir gün yaşıyorum. Oğlum hasta, ben hastayım, taşınıyoruz ve yarına İstanbul'a uçak biletim var. Bu hengamenin ortasında Çınarığımı, eşime bırakıp İstanbul'a nasıl gideceğim? Deniz'de bir sürü hazırlık yapmış ama nasıl olacak bilmiyorum. Olmadı bayrama görüşeceğiz. Kardeşimi çok özledim. Bu Şubat tatilinde annemlerle Fransa'ya gitmeyi plalıyorlar. O zamanda görüşemeyeceğiz. Hastalık olmasaydı iyiydi. Şu halde ne yaparsam yapayım, ne seçersem seçeyim içime ilimiliyor.
Üzümlü Kek
Malzemeler:
- 3 yumurta
- 1,5 su bardağı şeker
- Dr. Oetker sıvı vanilya aroması
- 2 bardak un
- Kabartma tozu
- 1 su bardağı sıvıyağ
- 1 su bardağı yıkanmış, unlanmış üzüm
Bu tarifi annem yaptı. Benim fırınım bozuk olduğu için onun fırınında pişiriyoruz. Yeni ankastre fırın bakıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. Aklım Siemens'te, önerilerinize açığım. Kalıpta pişirecekseniz, hamuru ya mikserde çırpın ya da mutfak robotunda hazırlayın. Önce yumurtalarla, şekeri çırpın, ardından un ve kabartama tozunu ekleyin. Yağı ve sıvı vanilyayı koyup karıştırın. En son unlu üzümleri ekleyip şöyle bir karıştırın. Yağlanmış kek kalıbına döküp pişirin. Bu tarifi toz vanilyaylada yapabilirsiniz. Ama denemediyseniz bu sıvı aromaları tavsiye ederim. Daha farklı bir kokusu - tadı var. Limonlu, romlu ve acı badem aromasıda var. Hepsi sıvı formda. Ben bunları içecek kokteyllerinde kullanırım diye düşünmüştüm. Muzlu mokaya koyarım, ya da sıcak çikolataya eklerim diye düşündüm. Dayanamadım keklere koyuyorum. İlerleyen günlerde sıvı aromalı tarifler yayımlayabilirim. Neyse... Daha yarın hangi şehirde olacağıma karar verememişken, böyle düşünmek çelişkili. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız şimdiden kutlu olsun. Görüşmek üzere.
Yoğun bir gün, yoğun bir gece ve işe geldiğimizde taşınma telaşesiyle, değişik bir gün yaşıyorum. Oğlum hasta, ben hastayım, taşınıyoruz ve yarına İstanbul'a uçak biletim var. Bu hengamenin ortasında Çınarığımı, eşime bırakıp İstanbul'a nasıl gideceğim? Deniz'de bir sürü hazırlık yapmış ama nasıl olacak bilmiyorum. Olmadı bayrama görüşeceğiz. Kardeşimi çok özledim. Bu Şubat tatilinde annemlerle Fransa'ya gitmeyi plalıyorlar. O zamanda görüşemeyeceğiz. Hastalık olmasaydı iyiydi. Şu halde ne yaparsam yapayım, ne seçersem seçeyim içime ilimiliyor.
Üzümlü Kek
Malzemeler:
- 3 yumurta
- 1,5 su bardağı şeker
- Dr. Oetker sıvı vanilya aroması
- 2 bardak un
- Kabartma tozu
- 1 su bardağı sıvıyağ
- 1 su bardağı yıkanmış, unlanmış üzüm
Bu tarifi annem yaptı. Benim fırınım bozuk olduğu için onun fırınında pişiriyoruz. Yeni ankastre fırın bakıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. Aklım Siemens'te, önerilerinize açığım. Kalıpta pişirecekseniz, hamuru ya mikserde çırpın ya da mutfak robotunda hazırlayın. Önce yumurtalarla, şekeri çırpın, ardından un ve kabartama tozunu ekleyin. Yağı ve sıvı vanilyayı koyup karıştırın. En son unlu üzümleri ekleyip şöyle bir karıştırın. Yağlanmış kek kalıbına döküp pişirin. Bu tarifi toz vanilyaylada yapabilirsiniz. Ama denemediyseniz bu sıvı aromaları tavsiye ederim. Daha farklı bir kokusu - tadı var. Limonlu, romlu ve acı badem aromasıda var. Hepsi sıvı formda. Ben bunları içecek kokteyllerinde kullanırım diye düşünmüştüm. Muzlu mokaya koyarım, ya da sıcak çikolataya eklerim diye düşündüm. Dayanamadım keklere koyuyorum. İlerleyen günlerde sıvı aromalı tarifler yayımlayabilirim. Neyse... Daha yarın hangi şehirde olacağıma karar verememişken, böyle düşünmek çelişkili. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız şimdiden kutlu olsun. Görüşmek üzere.
26 Ekim 2010 Salı
ZEYTİNLİ KEK
Günaydııın,
Bugün çok sevdiğim bir kek tarifi vermek istiyorum. Bu kekte özellikle kalamata zeytin süpper oluyor. Ama çekirdeksiz siyah zeytinde kullanabilirsiniz. Kek kalıbında da iyi oluyor ama ben tart kalıbında yapmayı daha çok seviyorum.
ZEYTİNLİ KEK
- Bir su bardağı çekirdeksiz kalamata zeytin
- 3 yumurta
- Tuz
- 1 su bardağından 1 parmak az zeytinyağı
- Yarım bağ dereotu
- Yarım bağ maydonoz
- 3 bardak un
- Kabartma tozu
Önce yumurtaları tuzla çırpın, ardından yağ ve kıyılmış yeşillikleri ilave edin. Unu ve kabartma tozunuda ekleyıp homojen bir karışım elde edin. Zeytinyağıla yağlanmış kalıba hamuru dökün ve üzerini zeytinlerle süsleyin. Tart kalıbında simetrik zeytinlerle süpper oluyor. Zeytinleri dizmeden önce iyice suda yıkayın ve siz hamuru hazırlarken onlar suda beklesin. Böylece kekin üzerine kara sularını salmazlar.
Bugün çok sevdiğim bir kek tarifi vermek istiyorum. Bu kekte özellikle kalamata zeytin süpper oluyor. Ama çekirdeksiz siyah zeytinde kullanabilirsiniz. Kek kalıbında da iyi oluyor ama ben tart kalıbında yapmayı daha çok seviyorum.
ZEYTİNLİ KEK
- Bir su bardağı çekirdeksiz kalamata zeytin
- 3 yumurta
- Tuz
- 1 su bardağından 1 parmak az zeytinyağı
- Yarım bağ dereotu
- Yarım bağ maydonoz
- 3 bardak un
- Kabartma tozu
Önce yumurtaları tuzla çırpın, ardından yağ ve kıyılmış yeşillikleri ilave edin. Unu ve kabartma tozunuda ekleyıp homojen bir karışım elde edin. Zeytinyağıla yağlanmış kalıba hamuru dökün ve üzerini zeytinlerle süsleyin. Tart kalıbında simetrik zeytinlerle süpper oluyor. Zeytinleri dizmeden önce iyice suda yıkayın ve siz hamuru hazırlarken onlar suda beklesin. Böylece kekin üzerine kara sularını salmazlar.
25 Ekim 2010 Pazartesi
Barbun Tava
Merhabalar,
Yeni bir gün ve yeni bir günün getirdikleriyle beraberiz. Sabah işe gelmek benim için çok zor oldu. Gece içtiğim grip ilacı kafamı yastığa kilitledi. Sabah hazırlanırken,oğlumla "korsan ailesini" izledik. Eşime "Baba sen kaptan mısın, korsan mısın?" diye sordu. Kaptanlar sıkıcı, korsanlar ilginç geldi. İlker, sabah işe gidip elinde kılınçla milleti kıran geçirip, akşam bandanasıyla dönmeli. Bende kurukafalı takılar takıp, deniz ürünleri pişirmeliyim. Oğlumda bu aksiyonun içinde eğlenmeli. Bugün size basit bir tarif vereceğim. Barbun tava :)
BARBUN TAVA
- Taze ayıklanmış barbun
- Sıvıyağ
- Un
- Tuz
Barbunları bol suda yıkayıp, tuzlu una bulayın. Sonrada, kızgın yağda kızartın. Pratik ve basit. Püf noktası, ocağın etrafına el bezleri sardım. Böylelikle sıçrayan yağlarla daha az uğraşmış oldum.
Yeni bir gün ve yeni bir günün getirdikleriyle beraberiz. Sabah işe gelmek benim için çok zor oldu. Gece içtiğim grip ilacı kafamı yastığa kilitledi. Sabah hazırlanırken,oğlumla "korsan ailesini" izledik. Eşime "Baba sen kaptan mısın, korsan mısın?" diye sordu. Kaptanlar sıkıcı, korsanlar ilginç geldi. İlker, sabah işe gidip elinde kılınçla milleti kıran geçirip, akşam bandanasıyla dönmeli. Bende kurukafalı takılar takıp, deniz ürünleri pişirmeliyim. Oğlumda bu aksiyonun içinde eğlenmeli. Bugün size basit bir tarif vereceğim. Barbun tava :)
BARBUN TAVA
- Taze ayıklanmış barbun
- Sıvıyağ
- Un
- Tuz
Barbunları bol suda yıkayıp, tuzlu una bulayın. Sonrada, kızgın yağda kızartın. Pratik ve basit. Püf noktası, ocağın etrafına el bezleri sardım. Böylelikle sıçrayan yağlarla daha az uğraşmış oldum.
Resimlerim Uçtu
Merhabalar,
Bugün bilgisayarıma çok kızdım. limonlukek in bahsettiği puflardan hafta sonu yaptım. 1,5 bardak yoğurda, 3 bardak un, karbonat,tuz ve limonsuyunu karıştırdım. Karbonat ve limonsuyunu churchill yaptım. Hamuru merdaneyle kendime göre açtım, Limonlukek in ki gibi olmasa da benimkilerde kabardı. Hamuru açarken, "Dur Aslı, senin şu halininde resmini ben çekeyim, facebooka koyayım" dedi. Pis koca! :) Aklı fikri hainlik. İlk defa hamur açtığım için sürekli hamur, merdaneye yapıştı bende unladım durdum. Aklıma hep gözlemeci teyzeleri getirerek yapmaya çalıştım. Yaklaşık bir tepsi lezzetli pufum oldu. İştahsız oğlum ve eşim, öğlene kadar gide gele bitirdi. Bunu daha sık yapacağım. Resimlerini çektim, birde Sabiha anneyle yumurtalı kabak ve Diğriği pilavı yaptık. Onlarında döne döne resmini çektim. Ama bilgisayarımda kayboldular :( Şimdi bunun güzel yanı, hepsini tekrar yapmaya karar verdiğim için bu haftanın menüsünün belli olması. Hafta sonları annem bize bu tarif edilen hamurdan puf börekleri yapardı. Bu akşam onlara gideceğiz, vesile olur tekrar yapayım değil mi? Bu arada bu tarif için çok teşekkür ederim. Beni ilkokul 3-4 e götürdü. Gerçekten... Hafta sonu 29 Ekim vesilesiyle İstanbul'a kız kardeşimi ziyarete gideceğim. Onada yapmayı planlıyorum. Belki akşama Divriği pilavıda yaparız. Eğer yaparsak, hazır olun, bu reçete çok kuvvetli. Yarın görüşürüz.
Bugün bilgisayarıma çok kızdım. limonlukek in bahsettiği puflardan hafta sonu yaptım. 1,5 bardak yoğurda, 3 bardak un, karbonat,tuz ve limonsuyunu karıştırdım. Karbonat ve limonsuyunu churchill yaptım. Hamuru merdaneyle kendime göre açtım, Limonlukek in ki gibi olmasa da benimkilerde kabardı. Hamuru açarken, "Dur Aslı, senin şu halininde resmini ben çekeyim, facebooka koyayım" dedi. Pis koca! :) Aklı fikri hainlik. İlk defa hamur açtığım için sürekli hamur, merdaneye yapıştı bende unladım durdum. Aklıma hep gözlemeci teyzeleri getirerek yapmaya çalıştım. Yaklaşık bir tepsi lezzetli pufum oldu. İştahsız oğlum ve eşim, öğlene kadar gide gele bitirdi. Bunu daha sık yapacağım. Resimlerini çektim, birde Sabiha anneyle yumurtalı kabak ve Diğriği pilavı yaptık. Onlarında döne döne resmini çektim. Ama bilgisayarımda kayboldular :( Şimdi bunun güzel yanı, hepsini tekrar yapmaya karar verdiğim için bu haftanın menüsünün belli olması. Hafta sonları annem bize bu tarif edilen hamurdan puf börekleri yapardı. Bu akşam onlara gideceğiz, vesile olur tekrar yapayım değil mi? Bu arada bu tarif için çok teşekkür ederim. Beni ilkokul 3-4 e götürdü. Gerçekten... Hafta sonu 29 Ekim vesilesiyle İstanbul'a kız kardeşimi ziyarete gideceğim. Onada yapmayı planlıyorum. Belki akşama Divriği pilavıda yaparız. Eğer yaparsak, hazır olun, bu reçete çok kuvvetli. Yarın görüşürüz.
24 Ekim 2010 Pazar
KHALED HOSSEINI
Sizce bu isim nasıl okunuyor? Halid Hüseyni :) Ne garip bir yazım değil mi? Siz esas kitabın kapağını görün. Cüzamlı gibi yeryüzü, sapsarı, çatlak , pürüzlü. Bir elinde taş, ayakta sandalet öyle biri. İsmide: Bin Muhteşem Güneş. Valla bende pek okuma hissi uyandırmadı. Bu kapak ve isimlere rağbet etmedim. Araya sürükleyici Ahmet Ümit kitapları girdi. Sonunda arkadaşımın kitabı, okuyumda vereyim dedim. Kitaba, küçük Meryem’in öyküsüyle başladım. Annesi, babası ve Afganistan’da Sovyet hakimiyetiyle başlayan kitap soluksuz olarak Taliban ve Amerika’nın ülkeye girişiyle devam etti. Ama siyasi bir kitap değil. Afganistan tarihiyle beslenmiş bir kadın kitabı. Evet evet… Tam karşılığı bu: Afganistan tarihiyle beslenmiş bir kadın kitabı. Annelere, genç kızlara, ninelere ama kesinlikle kadınlara…
Günümüzde haberleri izlemek beni yıpratıyor. Daha çok utandırıyor. Bir şey yapamadığım, etkiye karşı tepkisiz kaldığım için utanıyorum. İzlemeye bile tahammül edemiyorum, nasıl tepki göstereceğim? Bir insanın çekebileceği bütün çilelerin arasında, eli kolu bağlı öylece beklemekten daha ağırı yok. Nereye varacağız? Varağımız nokta sürpriz mi, sır mı?
Kitaptan bahsederken nereye geldim. Kitabın adı, Saib-i Tebrizi’nin Kabil hakkında yazdığı şu dizlerinden esinlenmiş.
“Bu kentin ne çatılarını aydınlatan ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.”
Khaled Hosseini, Afganistan doğumlu, şu anda Amerika’da Kalifornia’a yaşayan bir doktor. Hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.
Yazarın bu ikinci kitabı. Açıkçası bence yazmaya geç bile kalmış. Soluksuz okuduğum, sayfaların nasıl aktığını bilmediğim bir kitap. Sonunda dayanamadım ağladım. Ne yapayım dayanamadım. Asil ruhlu insanlara dayanamıyorum. Aşk, geçen yıl okuduğum en güzel kitaptı. Leyla’nın Evi, evvelsi yılki gözdemdi. Bu yılda bu kitap favorim. Fikrimi söylediklerim, “Erken konuşma, yazarın ilk kitabı olan Uçurtma Avcısı daha da güzel” diyor. Uçurtma Avcısı nın ismi bana tanıdık geldi. Webde arattım, haklıymışım. 2008 de filmi çekilmiş. Bu haber, demekki kitap gerçekten güzelmiş diye düşündürdü. İlk kitabı okuyup kıyaslayıncaya kadar favorim Bin Muhteşem Güneş. Herkese tavsiye ederim. Yarın görüşürüz.
Saib-i Tebrizi Hakkında biraz bilgi için: tıklayın Bu ikonu görünce ilgimi çekti, Saib-i Tebrizi'den Hikmet Damlaları kitabını alıp, okuyacağım.
"Hep kuzeyi gösteren bir pusulanın ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma, Meryem.” Bin Muhteşem Güneş
22 Ekim 2010 Cuma
Gelişmeler
Merhabalar,
İzmir'de açık bir hava, garip bir gün. Sabah soğuk, kuşluk sıcaş, öğlen esintili-soğuk, şimdiler yine sıcak. Herkes elinde kazak dolaşıyor. Üşüyünce giyip, yanınca yanlarına yük ediniyorlar. Oğlum bu haftayı hasta geçirdi. Yarın çocuk doktoruna gidip şöyle bir muayene olacağız. Çınarsa daha şimdiden gergin, gitmek istemiyorum diye tutturmuş. "Doktora gitmeyelim. Yemeğimi yiyorum, şurubumu içiyorum. Bak bak iyiyim ben." Ah oğlum ah! Yavyum benim! Dün babannesiyle dedesini yorgunluktan ters düşürmüş. Eşim, akşam almaya gittiğinde tüm uykusuzluğu ve mızmızlığıyla görünce siniri bozulmuş. Ama küçük oğlum gelirken arka koltukta uyuyakalmış. Bütün gece terledi. İki kere fanilasını değiştirdim. Kömüş gibi uyuyan Çınar, sabahın beşinde kalkınca "Karnım acıktı anne" dedi. Bütün gün birşey yemeyen çocuk, 2 kaşk makarna yiyince sevindim. Sabiha Anne, kalem makarnadan koymuş bize. Böyle zamanlarda sizlerde büyük olan şeylere yöneliyormusunuz? Yani kısa düdük makarna yerine, pennelere mesela. Birinden 3 tane yiyeceğine, bundan bir tane yiyor. Yanında meyve suyu içti ve ardından "Anne muhallebi yapalım mı?" dedi. Sıcak sıcak yersek iyi olurmuş, boğazına iyi gelirmiş. Sakızın bir kısmını kesecekmişim, oda çiğneyecekmiş. Damla sakıznın ne olduğunu gösterdim, havanda kendisi dövdü, tadına baktı. Böylelikle sabahın beşinde sakızlı muhallebi yaptık, içine bebe bisküvileri koyduk. Çınar yalana yalana yedi. Sonra babamızı uyandırdık, zorla onada yedirdik. Ne fenayız değil mi? Resmini çekmediğim için tarifini yayımlamıyorum. Yarın ya da pazartesi tarifi veririm. Çınarlar, sınıfça bugün Doğal Yaşam Parkı'na gittiler. Çok güzel vakit geçirmişler. Tüm gün, ananesiyle vakit geçirmiş tatlım. Bugün sizlere Sabiha Anne'yle yaptığımız poaçanın tarifini vermek istiyorum.
SABİHA ANNENİN POAÇASI
MAlzemeler:
- 1 çay bardağı yoğurt
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 çay bardağı eritilmiş, soğumuş margarin
- Aldığı kadar un
- 1 yumurta (beyazı içine, sarısı üstüne)
- 1 kabartma tozu
- Biraz tuz
- İçi için bir kase lor peyniri
- Üzeri için susam
Tüm malzemeyi koyup karıştırın. Yumuşak bir hamur olacak. Unu eleyerek koyun, kulak memesi kıvamında olmalı. Poaçaların içine lor peyniri koyarak hazırlayın. Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, susam sepeleyin. Fırında, 170 derecede renkleri azıcık değişinceye kadar pişirin. Bu hamurun özelliği içine tuz koyunca tuzlu olması, hiçbirşey koymayıp, üzerine pudra şekeri sepelersenizde tatlı olması. Çınar için küçük poaça, bizim için koca koca yaptım. Çayla beraber güzel oldu. Afiyet olsun :)
İzmir'de açık bir hava, garip bir gün. Sabah soğuk, kuşluk sıcaş, öğlen esintili-soğuk, şimdiler yine sıcak. Herkes elinde kazak dolaşıyor. Üşüyünce giyip, yanınca yanlarına yük ediniyorlar. Oğlum bu haftayı hasta geçirdi. Yarın çocuk doktoruna gidip şöyle bir muayene olacağız. Çınarsa daha şimdiden gergin, gitmek istemiyorum diye tutturmuş. "Doktora gitmeyelim. Yemeğimi yiyorum, şurubumu içiyorum. Bak bak iyiyim ben." Ah oğlum ah! Yavyum benim! Dün babannesiyle dedesini yorgunluktan ters düşürmüş. Eşim, akşam almaya gittiğinde tüm uykusuzluğu ve mızmızlığıyla görünce siniri bozulmuş. Ama küçük oğlum gelirken arka koltukta uyuyakalmış. Bütün gece terledi. İki kere fanilasını değiştirdim. Kömüş gibi uyuyan Çınar, sabahın beşinde kalkınca "Karnım acıktı anne" dedi. Bütün gün birşey yemeyen çocuk, 2 kaşk makarna yiyince sevindim. Sabiha Anne, kalem makarnadan koymuş bize. Böyle zamanlarda sizlerde büyük olan şeylere yöneliyormusunuz? Yani kısa düdük makarna yerine, pennelere mesela. Birinden 3 tane yiyeceğine, bundan bir tane yiyor. Yanında meyve suyu içti ve ardından "Anne muhallebi yapalım mı?" dedi. Sıcak sıcak yersek iyi olurmuş, boğazına iyi gelirmiş. Sakızın bir kısmını kesecekmişim, oda çiğneyecekmiş. Damla sakıznın ne olduğunu gösterdim, havanda kendisi dövdü, tadına baktı. Böylelikle sabahın beşinde sakızlı muhallebi yaptık, içine bebe bisküvileri koyduk. Çınar yalana yalana yedi. Sonra babamızı uyandırdık, zorla onada yedirdik. Ne fenayız değil mi? Resmini çekmediğim için tarifini yayımlamıyorum. Yarın ya da pazartesi tarifi veririm. Çınarlar, sınıfça bugün Doğal Yaşam Parkı'na gittiler. Çok güzel vakit geçirmişler. Tüm gün, ananesiyle vakit geçirmiş tatlım. Bugün sizlere Sabiha Anne'yle yaptığımız poaçanın tarifini vermek istiyorum.
SABİHA ANNENİN POAÇASI
MAlzemeler:
- 1 çay bardağı yoğurt
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 çay bardağı eritilmiş, soğumuş margarin
- Aldığı kadar un
- 1 yumurta (beyazı içine, sarısı üstüne)
- 1 kabartma tozu
- Biraz tuz
- İçi için bir kase lor peyniri
- Üzeri için susam
Tüm malzemeyi koyup karıştırın. Yumuşak bir hamur olacak. Unu eleyerek koyun, kulak memesi kıvamında olmalı. Poaçaların içine lor peyniri koyarak hazırlayın. Üzerlerine yumurta sarısı sürüp, susam sepeleyin. Fırında, 170 derecede renkleri azıcık değişinceye kadar pişirin. Bu hamurun özelliği içine tuz koyunca tuzlu olması, hiçbirşey koymayıp, üzerine pudra şekeri sepelersenizde tatlı olması. Çınar için küçük poaça, bizim için koca koca yaptım. Çayla beraber güzel oldu. Afiyet olsun :)
21 Ekim 2010 Perşembe
Kadınbudu Köfte
Merhabalar,
Bugün güzel bir İzmir günü. Bende bu güneşli, açık havada sizlere güzel bir yemek tarifi vermek istiyorum. Çınar kadınbudu köfteyi çok seviyor. Yapması bence zahmetli, her zaman yapılabilecek birşey değil. Gıda olaraksa bütün bir gıda. Yani hem kıyma, hem pirinç, hem maydonoz-soğan -birde yumurtası çok- bileşenleri kuvvetli bir gıda. Kadınbudu köfteye ismini telaffuz etmemek için, pirinçli köfte gibi isimlerle anıldığını duyuyorum, hoşuma gitmiyor. Bu köfte bizim eski bir köftemiz. Dilberdudağı, vezirparmağı, hanım göbeği gibi bununda ismi kadınbudu köfte. Bence halkımızın esprili yanının bir göstergesi. Sizce bu köftenin tahrik gücü yüksek mi? Yiyeceklerin isimlerinin bu düşünceyle değiştirilmesini garip buluyorum.
KADINBUDU KÖFTE
Malzemeler:
- 50 gr (yaklaşık 1/5 su bardağı) pirinç
- 30 gr (2 çorba kaşığı) margarin
- 150 gr (1 orta boy) soğan
- 250 gr koyun kıyması
- 250 gr dana kıyması (isterseniz direk 500 gr dana kıymadanda yapabilirsiniz)
- 1 demet maydonoz
- Tuz-karabiber
- 250 ml (1 su bardağı sıvı yağ)
- 60 gr (1/2 su bardağı) un
- 3 yumurta
Ön hazırlık olarak soğanı ince doğrayın, maydonozu kıyın; unu eleyin, yumurtaları çırpın.
Pirinci küçük bir tencereye koyup üzerini aşacak kadar suda, harlı ateşte bir taşım kaynatın. Ateşi kısıp 20 dakika pişirip, soğumaya bırakın. Margarini bir tavada eritip, üzerine soğanı 2-3 dakika pişirin. Kıymanın yarısını ilave edin. Karıştırarak yaklaşık 5 dakikada kıymayı pişirin.
Bir karıştırma kabında haşlanmış pirinç, pişirilmiş soğanlı kıyma ve çiğ kıymayı karıştırın. İçine kıyılmış maydonoz, tuz ve biber ilave edip iyice yoğurun. Hazırladığınız köfte harcını buzdolabında 30 dakika dinlendirin. Bu sürenin sonunda , harçtan parçalar alıp köftenin şeklini verin. Tavada, sıvıyağda köfteleri, yumurta ve una bulayarak kızartın. Fazla yağı süzmek için kağıt havlu üzerine çıkarın.
Çocukların çok sevdiği yumuşak bir köfte. Soğan ve maydonoz garnitürüyle süpper oluyor. Afiyet olsun.
Bugün güzel bir İzmir günü. Bende bu güneşli, açık havada sizlere güzel bir yemek tarifi vermek istiyorum. Çınar kadınbudu köfteyi çok seviyor. Yapması bence zahmetli, her zaman yapılabilecek birşey değil. Gıda olaraksa bütün bir gıda. Yani hem kıyma, hem pirinç, hem maydonoz-soğan -birde yumurtası çok- bileşenleri kuvvetli bir gıda. Kadınbudu köfteye ismini telaffuz etmemek için, pirinçli köfte gibi isimlerle anıldığını duyuyorum, hoşuma gitmiyor. Bu köfte bizim eski bir köftemiz. Dilberdudağı, vezirparmağı, hanım göbeği gibi bununda ismi kadınbudu köfte. Bence halkımızın esprili yanının bir göstergesi. Sizce bu köftenin tahrik gücü yüksek mi? Yiyeceklerin isimlerinin bu düşünceyle değiştirilmesini garip buluyorum.
KADINBUDU KÖFTE
Malzemeler:
- 50 gr (yaklaşık 1/5 su bardağı) pirinç
- 30 gr (2 çorba kaşığı) margarin
- 150 gr (1 orta boy) soğan
- 250 gr koyun kıyması
- 250 gr dana kıyması (isterseniz direk 500 gr dana kıymadanda yapabilirsiniz)
- 1 demet maydonoz
- Tuz-karabiber
- 250 ml (1 su bardağı sıvı yağ)
- 60 gr (1/2 su bardağı) un
- 3 yumurta
Ön hazırlık olarak soğanı ince doğrayın, maydonozu kıyın; unu eleyin, yumurtaları çırpın.
Pirinci küçük bir tencereye koyup üzerini aşacak kadar suda, harlı ateşte bir taşım kaynatın. Ateşi kısıp 20 dakika pişirip, soğumaya bırakın. Margarini bir tavada eritip, üzerine soğanı 2-3 dakika pişirin. Kıymanın yarısını ilave edin. Karıştırarak yaklaşık 5 dakikada kıymayı pişirin.
Bir karıştırma kabında haşlanmış pirinç, pişirilmiş soğanlı kıyma ve çiğ kıymayı karıştırın. İçine kıyılmış maydonoz, tuz ve biber ilave edip iyice yoğurun. Hazırladığınız köfte harcını buzdolabında 30 dakika dinlendirin. Bu sürenin sonunda , harçtan parçalar alıp köftenin şeklini verin. Tavada, sıvıyağda köfteleri, yumurta ve una bulayarak kızartın. Fazla yağı süzmek için kağıt havlu üzerine çıkarın.
Çocukların çok sevdiği yumuşak bir köfte. Soğan ve maydonoz garnitürüyle süpper oluyor. Afiyet olsun.
19 Ekim 2010 Salı
Ezogelin Çorba
Merhabalar,
Sabah kalktık ve yağmur devam ediyordu. Dün bütün gece yağan yağmur bu sabah 10:00 a kadar sürdü. Sonuç olarak sabah 07:00 de yola çıkan ben, 10:00 da yağmurun dinmesi ve yolların açılmasıyla iş yerine varabildim. Dışarda duş almak, belki bir tatilin ortasında otantik olabilirdi ama İzmir'de, trafiğin ortasında sadece ıslaktı. İş yerinde ayakkabı, çorap gibi yedeklerin olması günümü kurtardı. Yinede daha tam iyileşmeden burnum gene akmaya başladı. Bilin bakalım akşam yemekte ne var? Neli çorba tarifleri kaldı? Bugün ezogelin çorba tarifi vereceğim, belki akşama mercimek çorbası yaparım. Fikri olan varsa söylesin. Yarın görüşürüz.
EZOGELİN ÇORBA
Malzemeler:
- 1 su bardağı kırmızı mercimek
- Yarım su bardağı ince bulgur
- 1 kuru soğan
- Sıvıyağ
- 2 yemek kaşığı un
- 1 yemek kaşığı salça
- Nane, kekik, tuz, biber
Bir soğanı ince ince doğrayıp, mercimek ve bulgurla birlikte tencereye koyun. Üzerine su ekleyip kaynatın. Mercimekler pişinceye kadar haşlayın. Sıvıyağda unu kavurun, kokusu çıkınca salça ekleyin. Salçanın dibi tutmasın diye ara ara su ekleyin. Macun kıvamında olmasını sağlayın. Haşlamayla macunu kavuşturun. İyice birbirlerine geçsinler. En son üzerlerine baharatlar sepeleyin. Nane özellikle çok yakışıyor.
Sabah kalktık ve yağmur devam ediyordu. Dün bütün gece yağan yağmur bu sabah 10:00 a kadar sürdü. Sonuç olarak sabah 07:00 de yola çıkan ben, 10:00 da yağmurun dinmesi ve yolların açılmasıyla iş yerine varabildim. Dışarda duş almak, belki bir tatilin ortasında otantik olabilirdi ama İzmir'de, trafiğin ortasında sadece ıslaktı. İş yerinde ayakkabı, çorap gibi yedeklerin olması günümü kurtardı. Yinede daha tam iyileşmeden burnum gene akmaya başladı. Bilin bakalım akşam yemekte ne var? Neli çorba tarifleri kaldı? Bugün ezogelin çorba tarifi vereceğim, belki akşama mercimek çorbası yaparım. Fikri olan varsa söylesin. Yarın görüşürüz.
EZOGELİN ÇORBA
Malzemeler:
- 1 su bardağı kırmızı mercimek
- Yarım su bardağı ince bulgur
- 1 kuru soğan
- Sıvıyağ
- 2 yemek kaşığı un
- 1 yemek kaşığı salça
- Nane, kekik, tuz, biber
Bir soğanı ince ince doğrayıp, mercimek ve bulgurla birlikte tencereye koyun. Üzerine su ekleyip kaynatın. Mercimekler pişinceye kadar haşlayın. Sıvıyağda unu kavurun, kokusu çıkınca salça ekleyin. Salçanın dibi tutmasın diye ara ara su ekleyin. Macun kıvamında olmasını sağlayın. Haşlamayla macunu kavuşturun. İyice birbirlerine geçsinler. En son üzerlerine baharatlar sepeleyin. Nane özellikle çok yakışıyor.
18 Ekim 2010 Pazartesi
Yalancı Yemekler
Merhabalar,
Ben bugün yarışmalardan devam ediyorum.
BIR DILIM BIR TUTAM un yaptığı yalancı yemek tarifleri etkinliğine bomba tarifimle katılıyorum. Bu iş yerinde oda arkadaşlarımın en sevdiği tarif. Aslında bu tarifi verdiklerimden telif hakkı olarak bir dilim istedim. Fakat kimse kurala uymuyor. Çünkü kalmıyormuş. Bana bütün bir tane getireceklermiş... miş muş... :)
Tiramisuya ait resim Figen'in makinasında olduğu için hemen yayınlayamıyorum. En kısa sürede eklerim.
YALANCI TİRAMİSU
Malzemeler:
- 1 tane iki katlı kakaolu pastaban
- 1 paket krem şanti
- 1 su bardağından iki parmak az soğuk süt
- 1 paket labne peyniri
- 2 koca kaşık nutella-şokella
- Islatmak için bir su bardağı ılık neskafeli, şekerli süt
- Üzeri için kakao
Bu tarifin en güzel yanı, hiç birşeyi pişirmemeniz. Püf noktası ise pastaban. Kaliteli bir pastaban kullanmak gerekiyor. Yani gerçekten kakaolu olan, koyu renk bir pastaban.Krem şantiyi bir bardaktan iki parmak az sütle hazırlayın, sonra içine labne peyniri ve şokellayı ekleyin. Kıvamlı bir krema haline gelinceye kadar çırpın. Ardından sürünceye kadar buzdolabında stabilleşmesi için biraz (bir 10 dk kadar ) bekletin. Pastabanın altını sütlü neskafeyle ıslatın, üzerine kremanın yarısını sürüp tekrar pastaban koyun. Neskafeli sütle ıslatıp üzerini artan kremayla kaplayın.
Üzerini küçük elekle kakao kaplayın. Afiyet olsun.
Birdemliksohbet
Merhabalar,
www.birdemliksohbet.blogspot.com
dan Sevil Hanım, Yonca Gıda
yla ortak bir çekiliş yapıyormuş. Bende katılmak istedim. Şansım inşallah yaver gider. Uzun zamandır böyle şeylerde birşey kazanmadım. Hatta sanırım sadece 2 kere kazandım. Biri kazı kazandı. Sayılır mı bilmiyorum.
AYŞE TÜTER, BLOGGER’LAR İLE BİRARAYA GELDİ
Ayşe Tüter, İstanbul’lu bayanlar ile buluştu.
Yonca Gıda, İstanbul’lu blogger bayanlar ile ünlü yemek danışmanı Ayşe Tüter’i bir araya getirdi. Etkinlikte hem birlikte kahvaltı edip hem de Ayşe Tüter ile sohbet etme imkânı bulan blogger lerın keyfine diyecek yoktu.
Yonca Gıda yetkililerinin yaptığı marka ve ürün tanıtımlarının ardından, Yonca Gıda ürün özelliklerini anlatan Ayşe Tüter ayrıca ünlü tariflerini de sevenleri ile paylaştı. Bayanların yemeklerle ilgili tüm sorularını yanıtlayan Ayşe Tüter kendisine gösterilen yoğun ilgiden de çok memnun kaldı.
İstanbul İTÜ Maçka kampüsü sosyal tesislerinde düzenlenen etkinliğe katılan Yonca Gıda yetkilileri ‘ İzmir ve Ankara’dan sonra etkinliğimizin İstanbul ayağını da gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Diğer illerde de bu gibi etkinlikler gerçekleştirmeye devam edeceğiz.Bunun içinde çalışmalarımız devam etmekte..’ diyerek bu tür buluşmalarının diğer illerde de devam edeceğini belirttiler.
www.birdemliksohbet.blogspot.com
dan Sevil Hanım, Yonca Gıda
yla ortak bir çekiliş yapıyormuş. Bende katılmak istedim. Şansım inşallah yaver gider. Uzun zamandır böyle şeylerde birşey kazanmadım. Hatta sanırım sadece 2 kere kazandım. Biri kazı kazandı. Sayılır mı bilmiyorum.
AYŞE TÜTER, BLOGGER’LAR İLE BİRARAYA GELDİ
Ayşe Tüter, İstanbul’lu bayanlar ile buluştu.
Yonca Gıda, İstanbul’lu blogger bayanlar ile ünlü yemek danışmanı Ayşe Tüter’i bir araya getirdi. Etkinlikte hem birlikte kahvaltı edip hem de Ayşe Tüter ile sohbet etme imkânı bulan blogger lerın keyfine diyecek yoktu.
Yonca Gıda yetkililerinin yaptığı marka ve ürün tanıtımlarının ardından, Yonca Gıda ürün özelliklerini anlatan Ayşe Tüter ayrıca ünlü tariflerini de sevenleri ile paylaştı. Bayanların yemeklerle ilgili tüm sorularını yanıtlayan Ayşe Tüter kendisine gösterilen yoğun ilgiden de çok memnun kaldı.
İstanbul İTÜ Maçka kampüsü sosyal tesislerinde düzenlenen etkinliğe katılan Yonca Gıda yetkilileri ‘ İzmir ve Ankara’dan sonra etkinliğimizin İstanbul ayağını da gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Diğer illerde de bu gibi etkinlikler gerçekleştirmeye devam edeceğiz.Bunun içinde çalışmalarımız devam etmekte..’ diyerek bu tür buluşmalarının diğer illerde de devam edeceğini belirttiler.
17 Ekim 2010 Pazar
Brokoli Çorbası
Merhabalar,
Bugün İzmir'de bahardan kalma bir gün. Hava çok güzel ama herkes hasta. Geçen hafta yükselişe geçen nezlem Cuma günü pik yaptı ve ben günde neredeyse 16 - 18 saat uyumaya başladım. Kafamı yastıktan kaldıramıyorum. Başımın ağırlık merkeziyle yastığın açı bile yapmaya hakkı yok. Serbest düşmenin etkisiyle çukurlaşan yastık, benim en sevdiğim eşyam oldu. Yatak odası karargah olmak üzere, salon ve oturma odasına barikatlar kurdum. Her tarafta yazlık yorgan ve yastık ikilisiyleydim. Çınar'ım beni yalnız bırakmak istemedi. Evin her köşesinde televizyon izleyip meyve yedik. Ateşim çıktığında buzdolabından gazoz ve şurup getirdi. Gazoz içersek belki ateşimiz düşermiş, serin serin iyi gelir tabii. Birde Calpol'umu içmeliymişim. Bense gittim, çocuğu dinlemeyip Aferin-Forte aldım. Sonra kaldır kafanı kaldırabilirsen. Bir ara yanında uyumuşum. Yavrum öyle beklemiş başımı. Canı sıkılınca, o küçük parmaklarını gözlerime sokmaya başladı. Beraber Trt Çocuk ve Yumurcak TV izledik. Hasta olmanın güzel yanı, oğlumla beraber yattığım yerden TV izlemekti. Keloğlan, Küçük Hazerfan, Caillou ve Clifford izledik. Ekmek yapma makinasında çekirdekli ekmek yaptık. Sonra kenarlara yapışan çekirdekleri yedik. Allahım o ne kadar güzel bir makinaymış. Geçen haftadan beri çeşitli ekmekler deniyoruz. Çörekotlu, çekirdekli, tereyağlı ekmekler yaptık. Fırınımın bozuk olduğu şu günlerde ekmek yapma makinası eğlencemiz oldu. İlerleyen günlerde ekmek tarifleri vermeye başlayacağım. Tuğba Kuruyemiş'in hazır ürünleride bana yardımcı oluyor (hazır çekirdek içi, fındık, ceviz gibi).
Cumartesi günü, eşim eli kolu dolu pazardan geldiğinde en çok aldığı brokoliye sevindim. "Aslı, pazarda alacak birşey bulamadım. Brokoli görünce aldım. Çorbasını yapsana." dedi. Demek brokoli çorbamı beğeniyormuş. 200 - 250 gr brokoliden koca tencere çorba yaparım. Oysa eşim 1 kg brokoli almış. Nasıl eriteceğim ben bu kadar brokoliyi diye hiç yüzümü ekşitmedim. "Tabii tatlım, çorba yapalım" dedim ve bu durum beni gururlandırdı. Brokoli çorbasını özlemiş :) Bizde Çınar'la dün beklenen çorbayı yaptık. Bana temizliğe yardıma gelen Ayşe'ye bir kase koyduğumda "Az koy Aslı Hanım, çok içemem." diye tereddütlü yaklaştı. Sonra tarifini aldı.
BROKOLİ ÇORBASI
Malzemeler:
- 200- 250 gr brokoli
- 1 iri patates
- 1 iri soğan
- 1 su bardağı süt
- İsteğe göre bulyon tableti
- 2-3 yemek kaşığı sıvıyağ
Soğanı, patatesi ve brokoliyi kaba kaba doğrayın, sıvıyağda biraz çevirin. Sebzelerin biraz kokusu çıkıp, haşlak vaziyetten uzaklaşınca üzerine yaklaşık 1 lt su ilave edin. Sebzeler haşlanınca blenderdan geçirin. Pür hale gelince, üzerine süt ilave edin ve isteğe bağlı olarak bulyon tableti ilave edin. Kıvamı eğer koyu gelirse suyla inceltin. Genelde kıvamı iyi oluyor.
Ailecek sonbaharın ideal bir haftasonu geçirdik. Ama oğlum dün geceden beri hasta. Ateşi yüksek. Çorba tariflerimiz devam edecek gibi... Yarın görüşürüz.
Bugün İzmir'de bahardan kalma bir gün. Hava çok güzel ama herkes hasta. Geçen hafta yükselişe geçen nezlem Cuma günü pik yaptı ve ben günde neredeyse 16 - 18 saat uyumaya başladım. Kafamı yastıktan kaldıramıyorum. Başımın ağırlık merkeziyle yastığın açı bile yapmaya hakkı yok. Serbest düşmenin etkisiyle çukurlaşan yastık, benim en sevdiğim eşyam oldu. Yatak odası karargah olmak üzere, salon ve oturma odasına barikatlar kurdum. Her tarafta yazlık yorgan ve yastık ikilisiyleydim. Çınar'ım beni yalnız bırakmak istemedi. Evin her köşesinde televizyon izleyip meyve yedik. Ateşim çıktığında buzdolabından gazoz ve şurup getirdi. Gazoz içersek belki ateşimiz düşermiş, serin serin iyi gelir tabii. Birde Calpol'umu içmeliymişim. Bense gittim, çocuğu dinlemeyip Aferin-Forte aldım. Sonra kaldır kafanı kaldırabilirsen. Bir ara yanında uyumuşum. Yavrum öyle beklemiş başımı. Canı sıkılınca, o küçük parmaklarını gözlerime sokmaya başladı. Beraber Trt Çocuk ve Yumurcak TV izledik. Hasta olmanın güzel yanı, oğlumla beraber yattığım yerden TV izlemekti. Keloğlan, Küçük Hazerfan, Caillou ve Clifford izledik. Ekmek yapma makinasında çekirdekli ekmek yaptık. Sonra kenarlara yapışan çekirdekleri yedik. Allahım o ne kadar güzel bir makinaymış. Geçen haftadan beri çeşitli ekmekler deniyoruz. Çörekotlu, çekirdekli, tereyağlı ekmekler yaptık. Fırınımın bozuk olduğu şu günlerde ekmek yapma makinası eğlencemiz oldu. İlerleyen günlerde ekmek tarifleri vermeye başlayacağım. Tuğba Kuruyemiş'in hazır ürünleride bana yardımcı oluyor (hazır çekirdek içi, fındık, ceviz gibi).
Cumartesi günü, eşim eli kolu dolu pazardan geldiğinde en çok aldığı brokoliye sevindim. "Aslı, pazarda alacak birşey bulamadım. Brokoli görünce aldım. Çorbasını yapsana." dedi. Demek brokoli çorbamı beğeniyormuş. 200 - 250 gr brokoliden koca tencere çorba yaparım. Oysa eşim 1 kg brokoli almış. Nasıl eriteceğim ben bu kadar brokoliyi diye hiç yüzümü ekşitmedim. "Tabii tatlım, çorba yapalım" dedim ve bu durum beni gururlandırdı. Brokoli çorbasını özlemiş :) Bizde Çınar'la dün beklenen çorbayı yaptık. Bana temizliğe yardıma gelen Ayşe'ye bir kase koyduğumda "Az koy Aslı Hanım, çok içemem." diye tereddütlü yaklaştı. Sonra tarifini aldı.
BROKOLİ ÇORBASI
Malzemeler:
- 200- 250 gr brokoli
- 1 iri patates
- 1 iri soğan
- 1 su bardağı süt
- İsteğe göre bulyon tableti
- 2-3 yemek kaşığı sıvıyağ
Soğanı, patatesi ve brokoliyi kaba kaba doğrayın, sıvıyağda biraz çevirin. Sebzelerin biraz kokusu çıkıp, haşlak vaziyetten uzaklaşınca üzerine yaklaşık 1 lt su ilave edin. Sebzeler haşlanınca blenderdan geçirin. Pür hale gelince, üzerine süt ilave edin ve isteğe bağlı olarak bulyon tableti ilave edin. Kıvamı eğer koyu gelirse suyla inceltin. Genelde kıvamı iyi oluyor.
Ailecek sonbaharın ideal bir haftasonu geçirdik. Ama oğlum dün geceden beri hasta. Ateşi yüksek. Çorba tariflerimiz devam edecek gibi... Yarın görüşürüz.
14 Ekim 2010 Perşembe
Homeros Restaurant
Merhabalar,
Telefonumdaki resimleri aktarırken farkettim. Haftasonu gittiğim kahvaltı resimlerini makinada unutmuşum. Geçtiğimiz hafta sonu Yeni Yüksektepe (Aktif Felsefe) den arkadaşlarla kahvaltımız vardı. Eski dostlarla güzel bir sabah geçirdik. Belki 5-6 yıldır görmediğim arkadaşları gördüm. Karşıyaka İskelesi'nin önünden küçük minibüsümüze bindiğimizde küçük bir kahvaltı olacağını planlıyordum. Oysa, Alsancak, Bornova şubeleriyle birleştik. Yaklaşık 100 kişilik bie ekiple Bornova sırtlarına, Homeros Vadisi'ne doğru yol aldık. Daha öncede oraya gittiğim için mekana pek hevesli değildim. Arkadaşlarımla olmak beni daha çok heyecanlandırıyordu. Yol boyu sohbetten sonra Homeros Restaurant'a varınca açıkcası şaşırdım. Neler yapmışlar buralara? Genelde aileler Selera Cafe ya da Kuzuoğlu gibi tesislere gelirler. Homeros Restaurant'sa oldukça farklı.
İçeri girer girmez burnuma çay kokuları geldi. Epey dolana dolana yukarı çıkınca , hem yükseklik, hem gerçek oksijen, hem ekip ruhu hepsi birleşti ve biz aç aç sofraya oturduk. Kahvaltı oldukça iyiydi. Su böreği, süpper görünüyordu ama ingilizce öğretmenim Pınar Hocam'la ikinci dilimi yiyemedik. Soğuyunca peynirli makarna yiyormuş gibi oluyor.
Burayı Bornova'da çalışan bir eczacı düşünmüş. İzmir'de önce Homeros Kültür ve Sanat Derneği kurulmuş. Başında Mümtaz Öktem var. Homeros'un İzmir'de (Kayadibi Köyü civarı-şimdiki Homeros Vadisi) yaşadığı ve kitaplarını burada yazdığı düşünülüyor. Bu durumu değerlendirip, turistik bir yer yaratılmış. Açıkçası uzun zamandır bu kadar güzel bir yer görmemiştim. Her tarafta değişik heykeller ve resimler var. Mekanın bir köşesine güzel bir şömine koymuşlar, aralarda da insanlar üşümesin diye mangallar vardı. Çok otantik ama aynı zamanda janti bir yer. Janti deyince fiyatları yüksektir diye düşünmeyin. Oldukça makul. Aslında oradan Bornova'ya servis yapmaları lazım. Yolları çok dar ve akşam yemeği gibi bir etkinlikte dönüş sorun olabilir. Kahvaltıya gelen hemen herkes aynı sorunu düşündü. Burası süper bir yer, akşamda gelelim, ama nasıl döneceğiz?
Kahvaltıdan sonra Yunus Emre dinledik.
Homerso Restaurant'la ilgili iki link buldum. Bunlarda Mümtazi Restaurant diye belirtiliyor. Aynı yer.
http://www.spoizmir.org/index.php?option=com_content&task=view&id=4666&Itemid=2
http://www.haberhurriyeti.com/IcerikDetay/1884-izmir'in-daglari-turizme-aciliyor.aspx
Tarihçi Homeros'la ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın .
Telefonumdaki resimleri aktarırken farkettim. Haftasonu gittiğim kahvaltı resimlerini makinada unutmuşum. Geçtiğimiz hafta sonu Yeni Yüksektepe (Aktif Felsefe) den arkadaşlarla kahvaltımız vardı. Eski dostlarla güzel bir sabah geçirdik. Belki 5-6 yıldır görmediğim arkadaşları gördüm. Karşıyaka İskelesi'nin önünden küçük minibüsümüze bindiğimizde küçük bir kahvaltı olacağını planlıyordum. Oysa, Alsancak, Bornova şubeleriyle birleştik. Yaklaşık 100 kişilik bie ekiple Bornova sırtlarına, Homeros Vadisi'ne doğru yol aldık. Daha öncede oraya gittiğim için mekana pek hevesli değildim. Arkadaşlarımla olmak beni daha çok heyecanlandırıyordu. Yol boyu sohbetten sonra Homeros Restaurant'a varınca açıkcası şaşırdım. Neler yapmışlar buralara? Genelde aileler Selera Cafe ya da Kuzuoğlu gibi tesislere gelirler. Homeros Restaurant'sa oldukça farklı.
İçeri girer girmez burnuma çay kokuları geldi. Epey dolana dolana yukarı çıkınca , hem yükseklik, hem gerçek oksijen, hem ekip ruhu hepsi birleşti ve biz aç aç sofraya oturduk. Kahvaltı oldukça iyiydi. Su böreği, süpper görünüyordu ama ingilizce öğretmenim Pınar Hocam'la ikinci dilimi yiyemedik. Soğuyunca peynirli makarna yiyormuş gibi oluyor.
Burayı Bornova'da çalışan bir eczacı düşünmüş. İzmir'de önce Homeros Kültür ve Sanat Derneği kurulmuş. Başında Mümtaz Öktem var. Homeros'un İzmir'de (Kayadibi Köyü civarı-şimdiki Homeros Vadisi) yaşadığı ve kitaplarını burada yazdığı düşünülüyor. Bu durumu değerlendirip, turistik bir yer yaratılmış. Açıkçası uzun zamandır bu kadar güzel bir yer görmemiştim. Her tarafta değişik heykeller ve resimler var. Mekanın bir köşesine güzel bir şömine koymuşlar, aralarda da insanlar üşümesin diye mangallar vardı. Çok otantik ama aynı zamanda janti bir yer. Janti deyince fiyatları yüksektir diye düşünmeyin. Oldukça makul. Aslında oradan Bornova'ya servis yapmaları lazım. Yolları çok dar ve akşam yemeği gibi bir etkinlikte dönüş sorun olabilir. Kahvaltıya gelen hemen herkes aynı sorunu düşündü. Burası süper bir yer, akşamda gelelim, ama nasıl döneceğiz?
Kahvaltıdan sonra Yunus Emre dinledik.
Homerso Restaurant'la ilgili iki link buldum. Bunlarda Mümtazi Restaurant diye belirtiliyor. Aynı yer.
http://www.spoizmir.org/index.php?option=com_content&task=view&id=4666&Itemid=2
http://www.haberhurriyeti.com/IcerikDetay/1884-izmir'in-daglari-turizme-aciliyor.aspx
Tarihçi Homeros'la ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın .
13 Ekim 2010 Çarşamba
Tuzlu Simit
Merhabalar,
Bugün sizlere arkadaşlarımın çok beğendiği bir tarifi vermek istiyorum. Dün sabah iş yerine tuzlu simit getirdim. O kadar çok beğenildiki, Ozan bu sabahta getirmedim diye kızdı. Hamile olan bir arkadaşımız tarifini istedi. Açıkçası çok mutlu oldum. Kış gelmeye başlamış. Kış yaklaştıkça dairede, tepsi tepsi keklerimiz, tatlı tuzlu kurabiyelerimiz, değişik çeşitlerimizle odalarımız şenlenir. Yazın sıcaklarında pek birşey yiyemiyoruz. Ancak, yol üzerinde aldığımız kavun, karpuz ya da üzüm yiyebiliyorduk. Bu kadar gıdacı yanyana olunca pek bakıyoruz kendimize. Bugün Torbalı yolcusuyum. Eylenmeden yola çıkmalıyım. Yarın görüşürüz.
SUSAMLI SİMİT
Malzemeler:
- 1 paket margarin (oda ısısında)
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- Yarım çay bardağı sirke
- 1 yumurta (sarısı hamurun içine, beyazıüzerine)
- 1,5 tatlı kaşığı tuz
- 1 tatlı kaşığı tepeleme şeker
- 1 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar un
- Üzeri için susam
Oda ısısında olan tüm malzemeyi iyice yoğurun. Elinizle küçük halka simit şekli verin. Bir tavada susamları azıcık kavurun. Halkaları önce yumurta beyazına, sonra susamlara bulayıp fırına verin. Oldukça bereketli bir hamur. İki tepsi çıkıyor. Çayın yanında süpper oluyor. Susamı kavurmak bence çok yakışıyor. Afiyet olsun.
Bugün sizlere arkadaşlarımın çok beğendiği bir tarifi vermek istiyorum. Dün sabah iş yerine tuzlu simit getirdim. O kadar çok beğenildiki, Ozan bu sabahta getirmedim diye kızdı. Hamile olan bir arkadaşımız tarifini istedi. Açıkçası çok mutlu oldum. Kış gelmeye başlamış. Kış yaklaştıkça dairede, tepsi tepsi keklerimiz, tatlı tuzlu kurabiyelerimiz, değişik çeşitlerimizle odalarımız şenlenir. Yazın sıcaklarında pek birşey yiyemiyoruz. Ancak, yol üzerinde aldığımız kavun, karpuz ya da üzüm yiyebiliyorduk. Bu kadar gıdacı yanyana olunca pek bakıyoruz kendimize. Bugün Torbalı yolcusuyum. Eylenmeden yola çıkmalıyım. Yarın görüşürüz.
SUSAMLI SİMİT
Malzemeler:
- 1 paket margarin (oda ısısında)
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- Yarım çay bardağı sirke
- 1 yumurta (sarısı hamurun içine, beyazıüzerine)
- 1,5 tatlı kaşığı tuz
- 1 tatlı kaşığı tepeleme şeker
- 1 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar un
- Üzeri için susam
Oda ısısında olan tüm malzemeyi iyice yoğurun. Elinizle küçük halka simit şekli verin. Bir tavada susamları azıcık kavurun. Halkaları önce yumurta beyazına, sonra susamlara bulayıp fırına verin. Oldukça bereketli bir hamur. İki tepsi çıkıyor. Çayın yanında süpper oluyor. Susamı kavurmak bence çok yakışıyor. Afiyet olsun.