21 Nisan 2010 Çarşamba

Afyon'dan sonra Ankara

Merhabalar,
Yıllık izinde olduğum için bu hafta düzenli yazamadım. Başlıktanda anlaşılacağı üzere Piknikten sonra Afyon'a gittim. Dün akşam itibariylede başkent Ankara'dayım. Başkent Ankara demezsem, Ankara'ya olan inancım iniyor. İzmir'den geldikten sonra Ankara bana köy geliyor. Hemde örfüyle anenesiyle, trafiği, alkolsüz marketi, tek düze giyimiyle herşeyiyle köy geliyor. Başkent Ankara demezsem, hiçbirşey diyemiyorum. Ünvan sayesinde benden saygı kazanıyor. Bu tatil benim için tam köy tatili oldu. Afyon'da Heybeli Kaplıcalarında 4 gün kaldık. Lüks bir villa kiralamıştık, ancak ananem bizden önce gitmiş ve villayı gezmiş. Çocuk için uygun olmadığına karar vermiş ve başka bir villa kiralamış. Bir gittikki ne görelim? 1960 model bir ev. Eşyalarda öyle... yani antika değil, bildiğiniz eski eşya. Gardrobın suntası yırtık, kanepe şu eski çekyat çıkmadan önce kullanılan teee babannemlerde fi zamanında olan birşey. Ama ananemin dediği gibi "düz ayak", "önü açık", "içindeki banyo ve havuz çocuk için uygun", " doğa ile içiçe" vb. vb. Bütün gün verandada oturup geçen trenleri izledik oğlumla. Bir çoban koyunlarını geçirdi önümüzden. 2 tane kediyle çok iyi anlaştı oğlum. Hiç böyle birşey görmemiştim. Kediler aileydi. Karı-kocaydılar. Onlara süt verdik. Yemeklerimizi paylaştık. Gece uyuyacağımız sırada pencereyi kapatırken bir kedi ciyaklaması duyduk. Meğer bayan kedi hamileymiş, bizim pencerenin önünde doğurmuş. Aman bir anne dayanışması yaptık, çocuklarımızda anlaştı :) Benim için değişik bir maceraydı. Sonra sakladılar yavrularını bizden. Anne ve baba kediyi gördük, arkadaşlık ettik hep. Çınarcıkta kedileri her gördüğünde "Kedi beni tanıdın mı? Ben Çınar" dedi durdu. Öğlen için yaptığımız kısır arttığında kedilere verdik, onlara kargalar eşlik etti. Çöpün kenarına baktım sadece soğanlar kalmış. birinin çöpü nasıl başkasına yemek olabiliyor... Ve bir varlığın mutluluğu nasıl başkasına mutluluk verebiliyor gördük.
Şimdiyse Ankara'dayız. Aile görüşmelerimiz devam ediyor. Dayılarla, amcalarla, halalarla olmak güzel. Çınarla bugün mısır patlattık. Bugünkü tarifim başka yerlerde pek bulunamaycak bir tarif: Patlamış Mısır :)

PATLAMIŞ MISIR
Malzemeler
- Azıcık çiçek yağı (çelik tencerenin yüzeyini kaplayacak kadar)
- 1 çay kaşığı tuz
- 2 Avuç cin mısırı

Üzeri için;
- 1 su bardağı kaşar peyniri rendesi
- Toz biber

Ben mısır patlatmayı 25 yaşında Ağrı'da görev yaparken Aysun'dan öğrendim. Tarifi geliştirdim :) Çelik tencerenin yüzeyini kaplayacak kadar sıvı yağ koyun(Eskiden sıvı margarin vardı. En güzel onunla oluyordu. ).Üzerine tuzu ilave edip ocakta ısıtın. Tuzun tamamı erimez ama yağda biraz eritin. Mısırları ilave edip kağıt havlu koparıp tencere ile kapağının arasına sıkıştırın(Benim ilavem işte bu kağıthavlu). Bu sayede uçan su buharı ve yağı kağıt havlu tutar, aşağı geri göndermez. Daha gevrek, yumuşamamış mısırlarınız olur. Sallaya sallaya ocakta pişirin. Ne kadar sallayarak patlatırsanız o kadar tuza bulanırlar. Süper mısırlarınız hazır :)
Biz Çınarla böyle tüketmeyi seviyoruz. Çayın yanına çok güzel oluyor. İsterseniz patlamış mısırları bir fırın tepsisine yayıp üzerine kaşar+toz biber karışımı dökebilirsiniz. Fırında kaşar eriyince güzel bir mısır cipsi oluyor. Biz Çınarla bu şekilde yiyemiyoruz. Çünkü oğlum peynir yemiyor. Değişik bir tarif ama. Kaşara patlamış mısırı sarmak güzel oluyor.
Afiyet olsun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkürler