29 Eylül 2010 Çarşamba

67-ZONGULDAK

Merhabalar,
Manisa-Ankara yolculuğu, Afyon’da sucuklu-lokumlu molamız, kısa bir aradan sonra Ankara’yla buluşma. Ankara’da eski dostları görme, iş toplantısı derken, yola çıktık. Yol üstünde Ankara Hatırası olarak Beypazarı Kurusu aldık. Yolda güle oynaya, dura kalka, yiye içe Zonguldak’a vardık. Otobanda arabayı ben kullandım. Bu cümle dört kelimeden oluşuyor, ama kapladığı alandan fazla böbürlenme ve gurur taşıyor. Afyon’dan gelirken Köroğlu Beli’nden geçerken de ben kullandım. Bu cümlenin kapsamı daha fazla :) Konsepte uyup yolda önce Kazım Koyuncu, sonra Volkan Konak ardından da Türüt dinledik. Yemyeşile yaklaştıkça koku değişti, nem değişti. Kimse bana daha önce merdivenlerden bahsetmemişti. Neden bahsetmediniz? Zonguldak demek merdiven demekmiş. Bunu kan ter içinde öğrendim.

Karıştırıyorum gördüklerimi. Sanırım başından başlamak en doğrusu. Pınar’ın evine geldik; Zonguldak - Kilimli. 202 evler diye geçen bir semtte oturuyoruz. Panoromik deniz manzarası ve çılgın Karadeniz’in dalgalarını izliyoruz. Evde sürekli bir dalga sesi duymak güzelmiş. Sabah kalktığımızda hemen eşofmanlarımı giyip sahile yürüyüşe çıktım. Yolda merdivenlere ve apartmanlara şaştım kalktım. Kaldığımız apartmana girdik ve üç kat yukarı çıktık. Ama aslında apartmanın altıncı katındayız. Apartmanlar önden üç katlı, arkadan altı katlı. Ama aşağıdaki apartmana bakınca aslında 12. katta olduğunuzu anlıyorsunuz. Karadenizli zekası sanırım bu. Benim çözmem zaman aldı, artık gözüm alıştı. Sahil yolunda yürürken defne kokusu ve incir kokuları vardı. Buranın inciri bizim ege bölgesinin inciri gibi değil. Bizim incirler daha geniş, yüzeyi daha farklı. Buranın incirlerinin görüntüsü bana çekici gelmedi. Aslında çok olgun ve kokulular. Ama Amerika’yı yeniden keşfetmek gibi geldi bana. Defneyse daha canlı. İzmir’de bahçe kenarlarında çalı olarak kullanılır. Kurumsu, odunsu, dalından rahat kopan bir yapısı vardır. Buradaysa doğal bir bitki. Ortalık yerde kendinden çıkıyor ve yetişiyor. Yeşil ve ince yapraklı. Önceleri botanik bilgimede pek güvenmediğimde ilişmedim. Yarın elime küçük bir torba alıp biraz toplayacağım. Bugün kuşburnu topladım.



Ege’de kuşburnu daha uzun olur, buradaysa iki türlü var. Tombul cinsinden topladım, çay yapacağım. Zonguldak’ta Radar Tepesi diye bahsedilen bir mesire yeri var. Radar, Karadeniz’in deniz kenarındaki en yüksek yeriymiş. Askeriyeden kalma olan tesis, yeni yeni halka açılmış. Eski teknolojide oraya bir radar yerleştirmişler ve Karadeniz’den gelebilecek şeyleri izliyorlarmış. Artık ileri bir teknolojiyle uydudan izleniyormuş. Tesiste tüm manzarasıyla halka kalmış. Radar’ı ararken yerini sorduğumuz bir kişi “tooğru gidin, tabelalaru görürsünüz.” dedi. Tabelaları göremeyince başkasına sorduk “dimdirek gidin, tabela var.” dedi :) ve biz yanlış bir yere vardık. Kapılarda kırmızı saten kumaş üzerine Çince-japonca bir şeyler yazan, ejderli mejderli bir yere geldik. Alla alla bu Japon pazarları- bir milyoncular heryerde, diye bakınırken, açıklama geldi, en güzel maden kuyusunu Çinliler yapıyormuş. Gelen Çinli mühendisler bu tepede yer kiralıyorlarmış.



Eğer yolunuz Zonguldak’a düşerse Radar’a bir gelin. Tüm Karadeniz ve şehir ayaklarınızın altında, arkadaki seddin ardında da Çinliler var :) Fındık bahçeleri ve maden ocakları manzaralı. Mangalınızı alırsanız piknikte yapabilirsiniz. Dönüş yolunda Fener denen semte uğradık. Fener demelerinin sebebi, deniz fenerine yakın olması. Eski olan bu semt sit alanı ilan edilmiş. Kayınvalidemin gittiği ilkokulu gördük. Oynamış olması muhtemel parklarda oğlum oynadı. Ağaçlara saklandık, ceviz topladık. Ve finale geliyorum… Zonguldak’ta çok büyük bir alışveriş merkezi varmış(Demirkapı). En üst katında akşam yemeği yedik. İlker bize Akçaabat köfte ısmarladı.



Gördüğünüz resmi, oturduğum yerden çektim. Burada köftenin yanında iri bulgurdan pilav ikra ederek yapıyorlar. Ege’deki gibi yeşillik ikramı yok. Yemeğin yanında ayran, üzüm şırası ya da şalgam suyu içebiliyorsunuz. Sıcak pideyle ve susamlı ekmekle köfte servisi yapıyorlar. Köfteye bayıldım. Ayranlar 330 ml lik, öyle hüpletmeyle bitmiyor. Pideler ve bulgur Akçaabat’tan geliyormuş. Herkese yemeğin yanında tatlı ikram ediyorlar.



İkram edilen bu tatlıda Akçaabat’tan geliyormuş. Bence getirmeye devam etsinler. Yakınlarda bir tatlıcıyla anlaşıp, lezzeti dağıtmasınlar. Gördüğünüz bu tatlı, fındıklı sarma gibi bir şey. Fındık un halindede değil, iri ceviz gibi de değil. Belli bir mm aralığında, ağızda dağılırken, hoş bir aroma yayılıyor. Genelde fındıklı tatlılarda bir lezzet düşüklüğü lur. İster istemez insan cevizliyle kıyaslar ve fındık yenilgiye mahkumdur. Bu tatlıya kadar böyle düşünüyordum. “Bu kadar lezzetli olduğunu bilseydim, daha az pide ve sıcak ekmek yerdim.” Dedim. Bana küçük bir paket hazırladılar :) Ne diyebilerim; vay canına! Üç kişi Akçaabat köfte, ve ayran söyledik. Yanında bulgur pilavi, tatlı ve demleme çay onların ikramı. Toplam gelen hesap 27 TL. Buna ilgi ve alakaları, güleryüzleri dahil. Yarın yolculuk Amasra’ya. Görüşürüz.


AKÇAABAT DÖNER
DemirPark AVM Kat:3 ZONGULDAK
Telefon 257 88 60

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkürler