Merhabalar,
İzmir'de değişik bir gün yaşıyoruz. Sabah Manisa'ya göreve gittim. Yollarda hep ağaçlar ve sis vardı. Ne garip bir gün. Bir tuhaflık var diye diye işlerimi hallettim. Bugün öğlen iki cenaze haberi aldık. Havanın yoğunluğuyla birleşen duygularımız bizde acı bir tat, bir burukluk bıraktı. Hayal etmediğimiz korkularımızı, adını anmak istemediğimiz, aklıma geldiğinde "kovmalıyım şeytanları" diye kendimi zorla yönlendirdiğim şeylere sevketti. Oysa şeytanın bir suçu yok, hayat böyle. Azrail aramızda dolaşıyor. Bugünün ayın 12 si ya da 13 ü olması birşeyi değiştirmiyor. Hergün biryerlerde Azrail çalışıyor. Biz,melekler ve şeytanlarla iç içe hayat.
Dışarıda yağmurda başladı... Ben aslında Ahmet Ümit hakkında yazmak için geçtim bilgisayarın başına. Biraz başka şeylerle ilgilenip, kafamı dağıtmak istiyorum. Bu sabah bitirdiğim Sis ve Gece den bahsetmek istiyorum. Klasik bir Ahmet Ümit kitabı. Soluksuz okuyorsunuz, merak ediyorsunuz. Sanırım anahtar bu: merak.
Hafta sonu Ahmet Ümit Bornova Forum D&R a geldi. İmza günü vardı. Ama hangi kitabı kimde kaldı hatırlayamadığım için gidemedim. İstanbul Hatırası'nı imzalatmak güzel olurdu.
Son iki yılda okuduğum Ahmet Ümit Kitaları:
- İstanbul Hatırası
- Bab-ı Esrar
- Sis ve Gece
- Şeytan Ayrıntıda Gizlidir
- Kavim
- Patasana
- Beyoğlu Rapsodisi
- Ninatta'nın Bileziği
- Kukla
- Aşk Köpekliktir
- Masal Masal İçinde
Bunlardan sadece Beyoğlu Rapsodisi 'ni sevmedim. Şöyle böyle diyecek birşeyim yok. Sadece sevmedim. Bab-ı Esrar çok güzeldi. Büyülü bir kitaptı. Elif Şafak'ın Aşk ından çok beğenildiğini başkalarından duydum. Bencede oldukça etkileyici bir roman. Yazarın ilk okuduğum kitabı Kukla beni çarpmıştı. Çok etkilenmiştim. Kitabın kahramanı olan gazetecinin çelişkilerinde düşüncelerinde kendimi bulmuştum. Olayların örgüsü zaten soluksuzdu. Patasana 'dan sonra Gılgamış Destanı'nı aldım. Açıkçası Hititler ve Anadolu tarihi konusundaki cahilliğim beni utandırdı. Oysa kütüphanemde Ramses seti var. Daha Anadolu tarihini bilmeden Mısır'a bakmak , sorumluluğunu yerine getirmeden, özentilik yapmak gibi geldi bana. Beğenmedim kendimi. Biraz dersime çalışayım dedim, sıkıcı geldi. Tarih, romanlardaki kadar akıcı değil. Genel itibariyle bir Ahmet Ümit kitabını elinizden düşüremezsiniz. Sizi alır götürür bir yerlere. Bende pek bir düşünce bırakmıyor. Çizgi roman okumak gibi bir etkisi var üzerimde. Okumak istediğim daha derin şeyler var ama bu kitapları elimden bırakamıyorum. İçinde bana yakın gelen birşeyler var. Bizim insanlarımızın kahraman olması, mekanların bildiğimiz yerler olması, diyalogların bakkalla, manavla yaptığımız gibi gündelik olması belkide beni çekiyor.
Geçenlerde bir akşam, TV 24 'te bir ropörtajını izledim. İstanbul'da, İstanbul Hatırası turu yapmışlar. Önceleri bu tura kim gelirki derken, 150 kişi katılmış. Yazarında çok hoşuna gitmiş. Okuyucuyla birlikte cinayet mahallerini gezmişler. Mekanlarla ve İstanbul'la ilgili konuşmuşlar. Herkes bu buluşmadan memnun kalmış. Belki tekrar yaparız diye karar alınmış. Ne kadar güzel değil mi? Tarihi böylede olsa sevmeye başlıyoruz. Ahmet Ümit bu sayede Anadolu'yla ilgili bir misyonda yükleniyor aslında.
Masal Masal İçinde , benim için çok özel. Kitabı okuduğumda hayran kaldım. Annem anaokulu öğretmeni ve benim çocukluğum masallarla geçmiştir. Masallarla, yüzyıllarca bazı saklı , önemli şeylerin nesilden nesile aktarıldığına inanırım. Bu kitapta bir masaldan oluşuşuyor. Çınar'ı ayağımda sallayıp, uyutmaya çalışırken bu masalı anlatmaya başladım. Padişahtan, vezirden, demirciden dem vura vura anlatırken birde baktım annem yan odadan gelmiş "Eeee Aslı, sonra nolmuş?" diyor :) Canım annem, masalın sonunu pek merak etmişti. Çocuklar için böyle güzel bir kitap yazdığı için Ahmet Ümit'e teşekkür ediyorum. İyiki varsınız :)
Yazar, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir in girişinde Zeki Çanga 'ya teşekkür etmiş. Bütün aileye sordum, bizim ailede tanıyan yok. Demek ki başka Çanga ailesinden.
Gelelim Komiser Nevzat'ta... Kavim, İstanbul Hatırası gibi kitapların kahramanı Komiser Nevzat. Bazen acılarına üzüldüğümüz, bazen korkularına, sorularına yoldaşlık ettiğimiz Komiser Nevzat'ı sevmeyen var mı? Ya da Ali'yi ya da Zeynep'i. Bu üçlüye ben fena halde alıştım. Aklımda yüzleri, saç renkleri, duruşları, hareketleri bile belli. Mesela Evgenia Yenge, kesinlikle bir Nilgün Belgün. Bu ekibi okumaya doyamıyorum. Onlarla arkadaş olmak hoşuma gidiyor.
Sis ve Gece yi okurken, bir şiir çok hoşuma gitti. Kitabın kahramanlarından Fahri, Mine'ye yazmış.
Yağmurdan iki damla, kulaklarında küpe
saçlarında sarhoş ikindi esintileri:
aysız gecelerin dantelleriyle örülü kirpikler:
dudaklarında pembe kanatlı bir kelebek:
tenin sabah güneşinde buğday rengi:
gözlerinde kıvranan derin siyahi istek...
Biraz eğ başını, hafifçe gülümse oldu.
Işık uygun, harika bir fotograf olacak bu:
bir de fonda şu cüzzamlı yeryüzü olmasa!
Ah, kurumuş deniz toprağında gümrah baca!
Ah, aç yolcuları taşıyan ekmekten tekne
yine de seviyorum seni sakın kıpırdama!
Güzel şiir değil mi?
İlerleyen günlerde yazar yeni bir roman yazmaya hazırlanıyormuş. Bu sefer konu Osmanlı zamanında geçecekmiş. Belki Mimar Sinan'dan bahseder. Sıkı okuma aşaması bitmiş. Kahramanını seçmiş. Zaman sizce bize neler gösterecek? Yeni kurgu nasıl olacak dersiniz?
Ahmet Ümit'in web sitesini gördünüz mü?
http://www.ahmetumit.com/
Daha fazla bilgi için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız İçin Teşekkürler