28 Kasım 2011 Pazartesi
Konfüçyüs - Seçmeler
Çınarcık ve İlker'le hafta sonları eski kitapçıya gitmemiz gelenekleşmeye başladı. Eskiden D&R ya da İnkılap Kitapevine giderdik. Artık oralara gidemiyoruz. Çınarcık büyüdü. Ensemde kötü bakışlı tezgahtar gerginliğiyle kitap bakamıyorum. Her an birileri Çınar'dan haylazlık bekliyor. Kuzumunsa kitaplar umru bile değil. Alış veriş tuzağı oyuncaklarda, ya da dergilerin promosyon hediyelerini inceliyor. Hediyelerine göre dergi seçmek istiyor, kitaplar neden hediyesiz anlamıyor.
Eski kitapçılarda çok özgürüz. Kimse kitaplara birşey olacak diye endişelenmiyor. Gönlünce dergiler karıştırıyor, masal kitaplarının başına oturup vakit geçirebiliyor. Aynı şeyler bizim içinde gerçerli. Karşıyaka'da, Smyrna Kitabevi, (eskiden adı İzmir Kitapevi'ydi) en az on yıllık kitapçımız. Konfüçyüs'ün Seçmeler'ini onlardan aldım. Çınacıkla okuruz diye birde Küçük Prens.
Okuduğum kitap olan Seçmeler “lun-yü” beni etkiledi. Özellikle Konfüçyüs’ün sadakat ve ana-babaya saygı hakkındaki yazıları ilgimi çekti. Ondan böyle sözler beklemiyordum ya da felsefe kitabında ana babaya saygı ve itaatle ilgili, bağlılıkla ilgili sözler duymak farklı geldi. Bireysel bir felsefe değil, hem insanı içsel olarak tartan hem de toplum ve aile içindeki kurallarla, davranışlarla birleştiren sözlerdi. Bazen davranış, düşünceyi doğurur. Eğer aile ya da toplum içinde davranışlarımızı kurallara uygun yaparsak bu geleneğin vermek istediği, yazılı olmayan fikri, insana düşündürebilir. Adetler, geleneklere saygı konusundaki duyarlılığı “Acaba bir dönem Anadolu’da bizimle mi yaşadı?” diye düşündürdü. Biraz Anadolu çocuğu tipi var.
Yaşadığı dönemdeki yozlaşmış dine, çok karşı çıkmış. Bunun dışında kurban törenlerine katılmış, törenlerde uygun giysiler giymiş ve oruç tutmuş. Bir ruhun, bir davranışın nesilden nesile taşınması, tarih içinde insanı, ataları tanımak için iyi bir yol. Giysiler, yemekler de taşınmalı, bilinmeli. Kendimizi, ailemizi, toplumumuzu tanımak için gerekliler. Cenaze ya da düğün törenlerindeki ritüellerde önemli. Nedenini uygulamadan önce anlamasak bile davranışın düşündürdüğü, hissettirdikleri var.
Yine Konfüçyüs’ün öğretmenliği ve siyaset konusundaki fikirleri de tanıdık geldi. Konfüçyüs, memuriyete çok önem vermiş. Memurluk tanımı ve görevi yönüyle bunun bir toplum hizmeti olduğunu düşünüyor. Devlet memurluğunda insan her zaman hak ettiği maaşı almaz. Bazen çok alır bazen ne kadar para verseniz o işin karşılığı değildir. Parayla değil, vicdanla ölçülen bir iş. Sonuçta kamu hizmeti… Bazı sözlerinde yönetimdeki yerini o kadar istiyor ki, koltuk düşkünü ya da hırs delisi olduğunu düşündüm. Bu kadar büyük bir bilgenin, yana yakıla bunu istemesi, gerektiği için olsa gerek.
Toplumsal davranışlarla ilgili “püf noktası” kitabı gibi, şu yapılır, bu durumda bu şekilde davranılır diye kategorize ederek yazmış. İhtiyaç duyanlar için davranışları listelemiş.
Bütün bu siyaset bilgisi, öğretmenliği, aile, insan ve toplum hakkındaki düşünceleri insanlara rehber olmuş ve onu takip etmişler. Konfüçyüsçülük bir din değil, bir felsefe. O kadar insana hitap ediyor ve mantıklı ki ihtiyaç duyuyorsunuz, takip ediyorsunuz. Bunu yaparken cinlerden, perilerden, cennetten cehennemden ya da görünmez güçlerden bahsetmemiş. Metafizik konulardan konuşmaktan kaçınmış. Peki o dönem sizce bu konular yok muydu?
Çok beğendiğim bazı sözleri aşağıdadır.
• Üstat dedi ki;
“Kendimi onbeş yaşında öğrenmeye verdim”
İrademe otuz yaşında sahip olabildim.
Kuşkulardan kırk yaşında kurtuldum.
Göğün düzenini elli yaşında öğrendim.
Sezgilerim yoluyla her şeyi altmış yaşında kavradım.
Kalbimin isteklerini doğru olan şeylere zarar vermeden yetmiş yaşında gerçekleştirebildim.
• Tzu-yü (Konfüçyüsün seçkin öğrencisi)anaya babaya sadakatin ne olduğunu sordu.
Üstat yanıtladı: “bugünlerde ana ve babaya sadakat ailenin geçimini sağlamak olarak anlaşılıyor. Ancak köpeklerle atlar da aynı şeyi yapıyorlar. Saygı olmazsa ikisini birbirinden nasıl ayırabilirsiniz?”
• Üstat dedi ki; “bir kişi inancı olmadan nasıl işini başarıyla yapabilir? İster küçük ister büyük olsun boyunduruk ve koşum olmadan arabalar nasıl yol alabilir?
• Konfüçyüs iki klasik müziğe ilişkin değerlendirme yaptı: Shao ve Wu. Shao ilkçay ortalarında bir bilge kralın tahta geçişini, Wu ise ilkçağda bir tiranın adil bir önder tarafından tahttan indirilişini anlatmaktaydı. Üstat, Shao’nun ezgisinin mükemmel ve güzel olduğunu, Wu’nun müziğinin de çok güzel, fakat mükemmel olmadığını söyledi.
• Chi Wen (Lu drebeyinin büyük komutanlarından) üç defa düşünür ve sonr işe başlardı. Üstat bunu duyduğu zaman dedi ki;”İki defa düşünmek yeter.”
• Bir öğrencisi erdemi sordu. Üstat dedi ki “Yurdundan, yuvandan uzakta olduğun zaman hatırlı konuğunu ağırlıyormuş gibi davran. Hoşlanmadığın bir şeyi başkalarına aktarma. Ülkende ve evinde düşmanlığı barındırma.”
• Üstat dedi ki; “ Bir kişinin yetenekleri kültüründen çoksa o köylüdür. Eğer kültürü yararlı yeteneklerinden çoksa okumuştur. Ancak hem yararlı yeteneğe, hem de kültürüne sahip olduğunda örnek bir kişi olabilir.”
• Üstat dedi ki; “Halk bir sistemi kabule zorlanabilir. Ama onu anlamaya asla kendini zorlamaz.”
• Üstat dedi ki;1 Bir kişi Chou Dükü gibi yetenekli ve iyi bir insan olup kibirli ve cimri ise onun öbür yeteneklerine göz atmaya bile değmez.”
• Üstat dedi ki;”Bir kişi belirli bir makama gelmeden ülke yönetimi için plan yapmasına lüzum yoktur.”
• Üstat dedi ki;”Keten şapka, tören kurallarına en uygun olanıdır. Ama şimdi ipekten olanı giyilmektedir. Öbürü daha ekonomiktir. Fakat ben herkesin kullandığını giyeceğim.
“Tören kurallarında salonda nasıl eğilip selam verileceği gösterilmiştir. Fakat şimdi üst kata çıkıldıktan sonra selam verilmektedir. Bu mükemmel bir şey. Ama ben herkesin yaptığının tersine, aşağı salonda selam vermeyi sürdüreceğim.”
• Üstat dedi ki;” Sadakati ve içtenliği ana ilke olarak kabul et. Kendine eşit olmayan arkadaşlar edinme. Yanlışların olursa düzeltmekten çekinme.”
• Üstat dedi ki;”Bazı insanlarla birlikte çalışabiliriz. Fakat ana konularda birlikte olmadığımızı anlarız. Ana ilkelerde aynı görüşte olabiliriz, fakat bunları uygulamak konusunda anlaşmaya varamayız. Bunları uygulama konusunda anlaşsak bile olaylar hakkında bir hüküm vermekte ayrılabiliriz.”
• Tzu-chang, erdemimizi nasıl geliştirebileceğimizi ve kötülükleri nasıl anlayabileceğimizi sordu.
Üstat dedi ki;”Doğruyu sadakati ve bağlılığı birinci ilke olarak ele al, doğruluktan ayrılma. İşte bu erdemi yüceltmektir.”
“Sevdiğiniz insanın yaşamasını, nefret ettiğiniz insanın ölmesini istersiniz. İşte bu kötülük durumudur.”
• Üstat dedi ki;” Eğer beni yanına alacak bir prens olsa; on iki ay içinde önemli işler yapardım. Üç yıl içinde hükümet çok mükemmel bir duruma gelirdi.”
Aslı’nın notu: bu nasıl bir seçim vaadi? Nasıl bir propaganda?
• Üstat dedi ki;”Büyük ve üstün insana hizmet etmek kolay, fakat onu hoşnut etmek güçtür. Eğer onu doğruluktan uzak şeylerle hoşnut etmeye çalışırsak, o bundan hoşlanmaz. İş yaptırdıkları insanları yeteneklerine göre çalıştırır.
“Küçük insana hizmet etmek güçtür, hoşnut etmek kolaydır. Onu doğrulukla bağdaşmayan şeylerle hoşnut etmeye çalışsan bile, o bundan hoşlanacaktır. Emrinde çalıştırdığı kişilerden yeteneklerinin üstünde işler ister.”
• Birisi dedi ki; “Kötülüğe iyilikle nasıl yanıt verilir?” Üstat yanıtladı:” Peki, siz iyiliğe ne ile karşılık veriyorsunuz?”
“Kötülüğe doğrulukla , iyiliğe iyilikle cevap ver.”
• Üstat dedi ki; “Her şey bitti! Güzelliği sevdiği kadar erdemi seven insan görmedim.”
• Üstat dedi ki;” Büyük ve üstün insan kendi kendini bulmaya çalışır. Küçük insan ise başkalarını aramaya uğraşır.”
• Üstat dedi ki;”Bütün gün yemek yemeden,bütün gece uyumadan düşündüm. Hiç yararı olmadı. En iyisi çalışmak.”
• Üstat dedi ki;” Bir bakan prensine hizmet ederken önce görevini yapar. Ücretini sonra düşünür.”
• Üstat dedi ki;”Eğitimde sınıf farkı olmamalıdır.”
• Konfüçyüs dedi ki;”Büyük ve üstün insan ın yanında bulunan bir kişinin yapabileceği üç yanlış vardır. Konuşmaması gereken yerde konuşmak, buna acelecilik denir. Konuşması gerektiği halde konuşmamak, buna gizleme denir. Büyüğünün yüzüne bakmadan konuşmak, buna körlük denir.”
• Tzu-chang,Konfüçyüs’e mükemmel erdemi sordu.
Konfüçyüs dedi ki, Dünya’da beş şeyi yaşamına uygulayabilmeye mükemmel erdem denir.
Bunların ne olduğu sorulduğunda, Üstat “Ağırbaşlılık, cömertlik, içtenlik, doğruluk, saygı” dedi.” Ağırbaşlıysan saygısızlık görmezsin. Cömertsen her şeyi elde edersin. İçtensen insanları kazanırsın. Doğruysan güvenilirsin. Saygılıysan başkalarını hizmetinde çalıştırabilirsin.”
• Tzu-hsia dedi ki;” Günler geçtikçe neyi bilmediğini anlarsa, aylar ilerledikçe neyi kazandığını unutmazsa, bu kimse için öğrenmeyi gerçekten seviyor diyebiliriz.”
• Tzu-hsia dedi ki;”Bir memur görevini yaptıktan sonra boş zamanlarını öğrenmeye harcamalıdır. Öğrenci, öğrenimini tamamladıktan sonra bir memur olmaya çalışmalıdır.”
• Tzu-chang, Konfüçyüs’e sordu:” İktidarı ele geçiren bir kişi halkını iyi yönetmek için ne yapmalı?
Üstat cevapladı:”Beş üstünlüğü yüceltirse ve dört kötülükten uzak durursa, halkını iyi yönetebilir.”
Tzu- chang dedi ki;” Dört üstünlükten neyi kastediyorsunuz?”
Üstat, “iktidarda olan bir kişi aşırı harcamalar yapmadan yararlı olabilirse, halkını bıkkınlık vermeyecek görevler verirse, istediği şeyi açgözlülük yapmadan alabilirse, gururlu olmadan saygınlık kazanırsa, ürkütücü olmadan yüce olabilirse” yanıtını verdi.
Tzu-chang dedi ki: “ Aşırı harcama yapmadan faydalı olmaktan neyi kastediyorsunuz?”
Üstat yanıtladı; “ İktidarı elinde tutan, halkı için yaralı işler yapar ve halk bundan yararlanırsa, bu, aşırı harcama yapmadan yararlı olmak değil midir? İyi işçiler seçer ve onları çalıştırırsa, bundan kim şikayet eder? İstekleri devletin iyiliği için olursa, onu açgözlü olmakla kim suçlar? Halkı az olsun, çok olsun, hiç kimse ona saygısızlık etmeye cesaret edemez. Bu gururlu olmadan saygınlık kazanmak değil midir? Kendine uygun şekilde elbise ve şapka giyerse, bakışları da ciddi olursa tabii ki saygı görür. Bu, korkunç olmadan yüce olmak değil midir?”
Tzu-chang sordu: “Dört kötü şeyden neyi kast ediyorsunuz?”
Üstat yanıtladı: “Halkı eğitmeden onları ölüme sürüklemek, buna zulüm denir. Onları önceden bilgilendirmeden iş yüklemek, buna baskı denir. Acelesi olmayan buyruklar çıkarıp bunların hemen yapılmasını istemek, buna gaddarlık denir. Genel olarak, insanlara bir şey verirken ya da onları ödüllendirirken cimri davranmak, buna yersiz davranış denir.
• Üstat dedi ki;” Gök’ün buyruklarını bilmeden büyük ve üstün insan olma olasılığı yoktur.”
Aslı gibisi gerçekten yok:)) Şu an benim hissiyatım tamamen bu..Hiç üşenmeden adamın bütün felsefesini ne güzel özetlemişsin. Harika..Sana-eğer okumadıysan- Alain de Botton' un 'Felsefenin Tesellisi' kitabını şiddetle tavsiye ederim, hiç öyle ağır ve ne dediği anlaşılmaz bir kitap değil ama inanılmaz güzel ve yararlı..Sevgiler canım..Serap, Lezzetli Somunlar
YanıtlaSilTeşekkürler Serap Hanım,
YanıtlaSilNot ettim adını, okurum. Şu anda Küçük Prens okuyorum. Bitsin, onu alırım.