30 Mayıs 2011 Pazartesi

İstanbul

Merhabalar,
Yoğun İstanbul trafiğinden sonra İzmir'de bugün işe başladım. Özetle güzel bir haftasonuydu. Kızkardeşimi çok özlemişim. O ve içten, samimi, güleç ev arkadaşlarıyla güzel bir haftasonu geçirdik. Tahmin ettiğim gibi giderken çok eğlendik. Uzun yolculuğumuzun ardından feribotta çaylarımızı içerken dinlendik. İstanbul'a en çok girişi seviyorum. Havası, yeşilliği, tarihi yapıları, boğaz derken İstanbul'a sarıldığımı hissettim. Eskiden eşimle gezmeye gittiğimiz, ucunda eşimi dünyanın öbür ucunda bir yerlere uğurladığım romantik bir şehirken, artık kardeşimi gördüğüm, düğünlerde buluştuğumuz bir kavuşma mekanı.

Cuma akşamı Denizcik bize süpper bir sofra hazırlamış.




Karışık salata



Tavuklu pilav



Patlıcan pastası



Hazırladığı güzel şeyler için Deniz'e çok teşekkür ederim. Çınarcık belki patlıcan yer diye, patlıcan pastası dese de bizimki yutmadı. Cumartesi günü
katıldığımız düğün çok güzeldi. Allah Pınar ve Alper'i mutlu-mesut etsin. Bir yastıkta kocasınlar.

Pazar günü yola geç çıktık. Kızlara ayaküstü salatalık-erik turşusu yaptım. Resimleri Denizcik gönderdikten sonra yayınlayacağım. Bugün Deniz'in Fransa'dan aldığı bir peynirden bahsetmek istiyorum.



Kahvaltıda ekmek arasına sürdüğüm bu ürünün benzerini Türkiye'de görmedim. Fransızlar güzel düşünmüşler. Bu ürünün benzerini bence ilk önce Trakya Çiftliği yapar. Ürün portföyünden dolayı onların yapacağını düşünüyorum. Labne peyniri gibi hafif lezzetli, sürülebilir peynire, ceviz kırıntıları, korint üzümü ve incir parçaları eklemişler. "Iyyyk!" demeyin :) Gerçekten yakışmış. Üzüm ve incirin oranı oldukça düşük. Peynir lezzetinin önüne geçmemişler, sadece kendi nefasetlerinden birşeyler katmışlar.



İnşallah bizimkilerde böyle ürünler üretirler. Güzel bir şey çıkmış ortaya. Yarın görüşürüz.

27 Mayıs 2011 Cuma

İstanbul Yolcusu Kalmasın

Merhabalar,
Bugün İstanbul'a görümcemin düğününe gidiyoruz. Bir haftadır zorlu bir maratondaydık. Dün terziden aldığım elbisemi beğenmedim. Derin sırt dekoltesini düzelttirmek istemiştim. Devletin sansür kurulu gibi düşünen terzim, elbisemi biçimsiz bir hale sokmuş. O kadar sansürlü ki artık bir kompozisyonu yok. Çınarcık güne öksürükle başladı, iş yerinden 11:00 de çıkmayı planlıyorum ve işlerimi organize edemedim. Özetle iki ayağım bir pabuçta. Bakalım İstanbul'da gezimiz nasıl olacak? Kahramanlarımızın başına ilerleyen günlerde ne işler gelecek? Güzel bir hafta sonu geçireceğimizi tahmin ediyorum. En azından yolculuk yapmak güzel birşey. Yol boyunca tabelalar okuyacağım ve hayaller kuracağım. Oynak şarkılar, deniz kenarı ve ailecek yolculuk... Belki feribotla geçeriz karşıya. Görüşürüz.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Brokoli-Havuç-Karnabahar Turşusu

Merhabalar,
Aslı Abla'dan bir tarif daha denedim. Yaptığım gün kardeşim görüntüsüne aşık olup, İstanbul'a götürdü. Tadına ben bakamadım. Kendisi ve ev arkadaşları çok beğenmiş, salamuranın tarifini istediler. Yayınlayım dedim. Şimdiler için zamanı geçti. Önümüzdeki kış çokça yapayım, her eve dağıtacağım.



Brokoli-Havuç-Karnabahar Turşusu
Malzemeler:
- Brokoli
- Havuç
- Karnabahar
- 1 baş sarımsak
- kişniş
- yenibahar
- tuz
- üzüm sirkesi (evde bu var diye kullandım, elma sirkesiyle görüntüsü eminim daha güzel olacaktır)
- bir avuç nohut

Sebzeleri ve baharatları kavanoza dizin. Sebzelerle renk renk şerit oluşturmaya çalışın. Salamurası için yarı yarıya elma sirkesi ve suyu karıştırın. Turşu yaparken mümkünse kireçli su kullanın. İzmir'de musluk suyumuz yeterince kireçli olduğu için direk salamuraya koydum. Salamura sanayinde özellikle suyu kireçlendirmek için CaCl2 kullanılır. Bu sayede turşunun yapısı bozulmaz, sert-kütür kalır.



Bu güzel düşüncesi, tarifi için Aslı Abla'ya teşekkür ederim.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ahşap Boyama



Günaydııın,
İzmir'de süpper bir bahar havası var. İnsan içerilerde durmak istemiyor. Daha tam yaz gelmediği için yeşilin her tonunu, sararmadan görmek için son şans. Bahçede oturup soğuk birşeyler içmek, dışarda vakit geçirmek çok güzel. Dün ahşap boyamaya başladım. Bu konuda daha önce hiç tecrübem yoktu. Dün akşam küçük bir kutuyu boyamaya başladım. Üzerinde en sevdiğim resim var: Rafael'in Melekler i. Bu meleklerin bakışı bence "evrensel çocuk bakışı". Hepsinde ortak.

İçindeyse kısa bir hikaye gizli.

"YAŞAMIN YANKISI
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve
- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.
- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.Babası açıklamasını yapıyor:
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır."

Güzel değil mi? Resimlerini çekemedim. Bitince kendi yaptığımı ve arkadaşlarımın yaptıklarını yayınlayacağım. Dün boncukta dizmeye başladım. İnşallah güzel birşeyler ortaya çıkar. Sevgiler.

19 Mayıs 2011 Perşembe

Piknik



Merhabalar,
Bu hafta başında, iş yerinden Ozan "Hadi pikniğe gidelim." dedi. Çoluk çocuk oynar, bizlerde kafa dağıtırız diye plan yaptık, etleri hazırladık, topumuzu aldık ve dün Buca-Kaynaklar'da bir piknik yerine gittik. Tek kelimeyle: süpperdi. Meteoroloji sağanak yağış göstermesine rağmen sabah İzmir'de kocaman bir güneş vardı. İyi hadi pikniğe gidelim diyince, bulutlar toplanmaya başladı. Üstü kapalı bir masa bulunca, yağmurda piknik yaptık.

3 çocuk ve biz ıslak çimlerde top oynadık. Ailecek karar aldık, kendimize mangal alacağız. Bu piknik işini ilerletmek istiyoruz. Bu arada bloglarda piknik püf noktaları arıyorum. Kimsede böyle şeyler yok. Mesela bir piknik check-list i aradım. 3 aile gelmemize rağmen hepimiz bıçak almayı unutmuşuz. Ben mangal için tahta maşa getirmiştim (yandığı için metal tercih ediliyormuş). Izgara silmek için soğan getirmemişiz. Allah'tan uzman piknik komşularımız vardı. Rica ettik, bizimle paylaştılar.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Çingene Salatası

Çingene salatasını daha önceleri yazlıkta yapmıştık. İzmir’de en azından 20 yıldır yaşıyoruz ama tarifi 2-3 yıl önce keşfettik. Annemlere kahvaltıya gittiğimizde Deniz’cik özlemiştir diye yaptım.



ÇİNGENE SALATASI
Malzemeler:
- 250 gr lor peyniri
- 1 salatalık
- 1 olgun domates
- 1 biber
- Kekik, pul biber, tuz
- Maydonoz dereotu (kıyılmış)
- Bol zeytinyağı



Aslında yazın akşam yemeklerine bile yaptığımız bu salatayı özlemişiz. Hepsi yazlık malzemeden olsada Şubat ayında yaptık ve zevkle tükettik. Salatalık, domates ve biberi incenik doğrayın.


Tüm malzemeyi karıştırıp, zeytinyağı koyun. Lor peyniri hiç yağ içermediğinden yağ oranını siz ayarlayın. Bu tarifi rejimdeyken genelde yaparız. Görüntüsü bulamaç gibi olduğundan ben olgun peynirle yapmaya bayılırım. İzmir tulumu ya da Bergama tulumuyla süppper oluyor. Ailecek aldığımız kilolardan dolayı orijinal tarife döndük.

Annem, kuru domatesle basit bir meze hazırlıyor. Bu kış kahvaltılık olarak çok tükettim.



Yumuşatılmış kuru domatesler, zeytinyağı, ceviz ve taze otlarla hazırlanıyor. Beyaz peynirle lezzeti oluyor.

Ağır şeyler yiyemiyorsanız, bi deneyin :)

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Haftasonu

Merhabalar,
Cuma gününden bir sürü plan yaptım. Pazar günü düzenlenen, Aliağa'da doğa yürüyüşü ve şelale etkinliğine rezervasyon yaptırdım. Geçen hafta olan "Anneler Günü" nde, anneme bir bluz aldım, Sabiha anneme oğlumla şık bir sürahi ve reçel kavanozu seti hediye ettik. Eşim, "Aslı, sana Tefal'den mutfak robotu alalım, yeni renkli robotlar çıkmış, onlardan bakalım." dedi. Ama benim robota mobota ihtiyacım yok... Başka birşeylere ihtiyacım var. Doğaya, dağa-taşa, su sesine ihtiyacım var. Eski günlerim geldi aklıma... Şu anda bile kafamda kırk tilki, yarını planlıyor. Sabah 7:20 de başlayan trafiğim saat 22:00 ye kadar dolu. 22:00 den sonra da spor olsun diye "gıda mikrobiyolojisi" okuyorum. Yoğurtla beraber başlayan eski ders notları esintim, mikrobiyolojiyle sürüyor. Hem iş yerinde odada karar aldık. Herkes işle ilgili bir konuda ders çalışıp, anlatıyor. Gerçi daha bir kere yapabildik ama çalışmazsak hiç olmayacak değil mi? Devam ettirebilmek için, sırayla çalışmalıyız. Rüyalarımda günlük yaşamımın devamını görmeye başladım. Anladım ki, gün 24 saat ayık olsak kendimi dolduracağım. Yıllar önce doğa gezilerine katıldığımda, geçirdiğimiz 6-7 saatlik süre içinde sadece hedefe çıkmayı ya da inmeyi düşünürdüm. Orada tek unsur, ayakta kalmaktı ve bu kafaca beni müthiş dinlendirirdi. Aslında bu da bir meşguliyet terapisi. Meşgul olarak diğer şeyleri düşünmemek. Bana çok iyi geliyor. Eşimden anneler günü hediyesi olarak bunu istedim: kendi kendime doğayla geçireceğim bir gün. Fakat Cumartesi günü Kordon'da kızlarla gittiğim kahvaltıdan ya da akşam yediğim balıktan, bilmiyorum hangisinden, ya da ikisinden birden rahatsızlandım ve yataklara düştüm. Senmisin, çoluk çocuğunu bırakıp, kendini kırlara atmak isteyen hain anne. Allah cezamı verdi ve tüm Pazar'ımı evde tek başıma dinlenerek geçirdim. Düşününce gerçekten dinlendim. Keşke yamulmadan olsaydı ama bana bu müstehakmış. Bundan sonra dileklerimi daha sağlam kalıplara dayandırarak dileyeceğim. Çünkü fena halde gerçekleşiyorlar :)

10 Mayıs 2011 Salı

Tahir Alangu - Keloğlan Masalları


Merhabalar,
23 Nisan’da Çınar’a oyuncak alırken, karşı reyonda değişik çocuk kitapları gördüm. Çınar, “Anne, müzikli kitap alalım,renkli kitap alalım, sıkıcı kitap almayalım.” diye tuttururken, Yapı Kredi yayınlarının kitapları ilgimi çekti. Daha çok büyüklere yönelik “soft “ olarak değerlendirilenler … Keloğlan Masalları ‘nı görünce merak sardı beni. Çünkü küçükken hiç sevmezdim. Bir kız çocuğu olarak, içinde süslü prensesler, şatafat ve kokoşluk olmayınca hiç ilgi çekici olmuyordu. Hele ki arkadaşları, sarıkız, akça pakça tavşan ve karakaçan, şehirde - evde büyüyüp yetişmiş benim için fazla fantastikti.
Çınar büyüyüp, TRT Çocuk’u keşfettikten sonra Keloğlan’la ilgili fikrim değişti. TRT Çocuk, güzel bir kanal olmuş. Upsy Daisy- Iggle Piggle la başlayan maceramız Keloğlan, Küçük Hazerfen, Pepe’yle devam ediyor. Türk yapımı bu çizgi filmleri ailecek çok seviyoruz. Hatta nette çakmalarını bulamıyorum diye yakındığım bile oluyor. Keloğlan’ın yeri benim için önemli. Sonuçta kültürümüze ait bir parça. Keloğlan, Nasreddin Hoca ve Dede Korkut masallarını merak ediyorum. Küçüklüğümden aklımda kalan: bir Deli Dumrul, birde hocanın göle maya çalması. Çınar, Keloğlan masalı anlat dese, geçen günkü diziden bir bölüm anlatırım. Kel oğlanla ilgili aklımda hiç diyalog yok.
Yapı Kredi Yayınları’ndan, Keloğlan Masalları’nı aldım. Yazarı: Tahir Alangu. Yazar, edebiyat öğretmenliği yapmış. Halkbilimiyle ilgilenmiş ve özel olarak masallarla çalışmış. Başka masal kitapları da var. İnsan ebeveyn olunca, çocukluğunu tekrar yavrusuyla yaşıyor. O çocukken çocuk, ergenken ergen, yetişkinken tekrar yetişkin oluyor. Empatinin ve yaşamışlığın gereği bu sanırım. Bizler çocuklarımızı düşünerek, onların yaşadıklarını daha önce tecrübe ettiğimizden yol gösterici oluyoruz. Masallar da uzun vadede büyüklerimizden aldığımız bir ders. Kendi kültürümüzden, nesilden nesile anlatılan, çocuklarla birlikte saf kalmış bir mesaj.
Andersen ve La Fontein’den sıkıldım. Ayrıca o kadar korkunç masalları varki, oğluma anlatamıyorum. Geçenlerde Çınar’a pamuk prenses anlatayım dedim: cadısı, üvey annesi…. Hem elmadan soğuyacak derken vazgeçtim. Hansel ile Gratel tam anlamıyla Realty Show. Onu dinleyip yavrum nasıl uykuya dalsın. Ormanda terk edilen iki çocuk, hemde öz babaları terk ediyor. Sonra cadının evine geliyor sabi yavrular. Hepsi üçüncü sayfa haberi.
Keloğlan’da daha ince bir bilgelik, daha perçin bir aile yaşamı beklerken, hayal kırıklığı yaşadım. Meğer bizim Keloğlan’da az değilmiş. Çizgi filminden sevdiğimiz karakterin halk masalları hiç filmdeki gibi değil. Yine okurken sansür yapa yapa gittim. En sonunda önce kendim okuyorum, kafamda yorumlayıp-tekrar yazıp Çınar’a anlatıyorum.
Etrafımdan sorduğum değerlendirdiğim kadarıyla da yalnızda değilim. Başka annelerde kendi soft masallarını uyduruyor.
Örneğin:
Dev Anası ve Keloğlan
Keloğlanın anası-babası ölmüş. Bakılmaya muhtaç iki kız kardeşi kalmış. Bunar çok fakir, çaresiz kaldıklarından her gece evin birine yemeğe giderlermiş. Tüm köyü dolaştıktan sonra, en son olarak dev anasına konuk olmuşlar. Yemek yiyip, çekilip yattıklarında kızlar uyumuş, keloğlan uyumamış. Dev anası gecenin bir vakti bunların odasına girince bir bakmış bizim oğlan uyumuyor. Keloğlana neden uyumadığını sorunca.”annem her gece yatmadan önce yağda yumurta pişirirdi.” Demiş. Dev anası hemen yağda yumurta yapmış bizim oğlan yemiş. Dev anası biraz bekleyip yine odaya girmiş. Bakmış kızlar uyuyor bizim kel uyumuyor. Neden uyumuyorsun diye sorunca keloğlan bu sefer çalakalama ayran istemiş. Dev anası hazır etmiş, bizim kel uyumamış. Bu seferde dereden elekle su getirmesini istemiş. Dev anası dereye giderken, bizimki kızları uyandırmış ve evden kaçmışlar. Yolda Keloğlan çakısını evde unuttuğunu fark etmiş. “Siz eve gidin ben çakımı alıp geleceğim” demiş. Ama eve gelince dev anasına yakalanmış. Çok “action” bir sahne değil mi? Dev anası, Keloğlanı bir çuvala koyup tavana çengelle asmış. İçinden geldiği gibi dövmek için dalın-budaklı bir sopa kesmeye gitmiş. Fırsat bu fırsat deyip Keloğlan çakısıyla çuvalı kesmiş, içine de Dev anasının buzağısını koymuş. Devanası geldiğinde döve döve çuvaldakini öldürmüş. Açıp içine baktığında buzağısını görünce üzülmüş, ağlamış. Sopasını kaptığı gibi Keloğlan’ın ardına düşmüş. Birde bakmış ki dereden karşısına üç kardeş geçmişler. Keloğlan dereyi geçsin diye, “Orada kırık bir araba var, binde geç.” diye akıl vermiş. Devanası arabaya binip geçmek isterken, boğulmuş. Son cümle şöyle: “Onlar ermiş muradına, biz bakalım başımızın çaresine.” Nasıl? İnsan yiyen dev anaları, tavanda çengeller, yetim kalma, kendine bakamayan, bakıma muhtaç kardeşler…. Bu masalları çocuğuma anlatamam. Hepsi böyle değil , Allahtan güzel , anlatılabilir olanları da var. Keloğlanın cin fikri insanı hayran bırakıyor. O bir halk kahramanı. Yılmaz Özdil yazılarında da bazen okuyucuya kızar. Derki, “sen kendini düşündün, bencil davrandın; bugün durum bu. Bu düşüncenden vazgeçmezsen, devam edecek,ya da daha kötüye gidecek.” Cin fikirli Türk halkının masalları da böyleymiş. Keloğlan çoğu masalda uykuya düşkün ve miskin. Şantajla, biraz oyunla para kazanıyor. Dürüst çalışma, iş disiplini gibi şeyler yok. Bu masallarla büyüyen biz gençlikte hayallerimizdeki gibi olduk.
Yinede düşünmeden edemiyorum: Hangisi doğru?
Böyle şantajcı, cinfikirli masallar çocuklara anlatılmalı mı anlatılmamalı mı? Hayat her zaman soft olaylardan ya da eğlenceden oluşmuyor. Tehlikelerden, kötülüklerden bu şekilde bahsetmek doğru mu bilmiyorum. Pedagoglara sormak lazım. Yıllarca büyüklerimiz bizi bu masallarla büyüttü.
Neyse… Masalı fazla uzattım. Uyku zamanı geçti. Yarın görüşürüz.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

PORTAKAL SERİNLİĞİ


PORTAKAL SERİNLİĞİ
Malzemeler
Pandispanya için
- 3 yumurta
- 3 kahve fincanı toz şeker
- 3 kahve fincanı un
- 1 çay fincanı süt
- 1 kabartma tozu
- Yarım çay kaşığı tuz
- 1 portakalın kabuğunun rendesi

Kreması için
- 1 paket beyaz çikolata
- 200 ml krema
Islatmak İçin
- Portakal şurubu

Üzeri için
- 1 paket krem şanti
- 1 bardak soğuk süt
- 1 sulu portakal
- Tart jöle

Pandispanya hazırlarken yumurtayla toz şekeri çırpıp iyice kabartın. İçine süt,tuz, un ve kabartma tozu koyup iyice çırpın. En son portakal kabuğu rendesi ekleyip iyice karıştırın. Kelepçeli kek kalıbının zeminine yağlı kağıt serin ve kenarlarını yağlayın. Hamuru kalıba döküp 170 derecede 30-35 dakika pişirin. Soğuduktan sonra ikiye bölün. Portakal şurubuyla ıslatın. Pasta kreması için, kremayı bir sos tenceresinde kaynatın ve içine bir paket çikolatayı kırın. Çırpıcıyla pasta kreması kıvamına gelinceye kadar karıştırın. Bu kremayı pandispanyanın içine yayın ve kekle kapatın. Üzerine yine portakal şurubu dökün. Sütle hazırladığınız krem şantiyle tüm pastayı kaplayın ve portakal dilimleriyle pastayı süsleyin. Üzerine tart jöle sürerek portakalların sulu görüntüsünü sabitleyin. Portakalın saf aroması bu pastada güzel hissediliyor. Serin ve lezzetli bir pasta. Pandispanyası çok lezzetli. Portakal şurubunu evde kendim yaptım. Portakal reçeli yapar gibi hazırlanıyor ancak içine 750 ml su giriyor. Bu sayede hem portakal şurubu hemde portakal şekerlemesi elde ediliyor. Afiyet olsun

6 Mayıs 2011 Cuma

Karşıyaka Belediyesi Zeytinyağlı Yarışması

Merhabalar,
Karşıyaka Belediyesi'nin düzenlediği Zeytinyağlı Yemek Yarışması bugün yapıldı. Merak edenler için hemen söyleyim; kaybettik. Güzel bir etkinlikti. Karşıyaka Belediyesi'ni tebrik ediyorum. Dün Karşıyaka Nikah Sarayında "Zeytinyağının Yaşamımızdaki Yeri ve Sağlığımızdaki Önemi" hakkında bir seminer vardı. Kimya Mühendisi Ümmühan Tibet ve Doç Dr. Levent Köstem'i bu konuda dinledik. Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK), Kristal Yağları ve Enrya Yağları Sponsordu. Seminerde iki bayan yarışmacıyla tanıştık. Bir tanesi(adını bilmiyorum) anneme, patates salatasından pastada civcivler yapmasını önerdi ve tarif verdi. Fikri çok hoşumuza gitti. Bugün hep yarışmada o bayanı aradım, bulamadım. O civcivler öyle beğeni topladıki... Herkes annemin patatesinin resmini çekti. Oysa bayanda yarışmacıydı. Tanıştığım diğer bayan, geçen yılki yarışmada üçüncü olmuş. Oda bugün "Patlıcanlı Karnıyarık Böreği"yle katıldı. İkimizde börek yaptık ve Birbirimize püf noktalarını anlattık. Ne güzel değil mi? Yarışmanın amacı zaten bu. Aynı ilgi alanında insanları toplayıp, kaynaştırmak.Özetle yeni arkadaşlar edindik.

Sabahtan annemle mutfakta uzun uzun hazırlandık. Beraber çalıştık. Sonrada yarışma alanına gittik. Yarışma, Bostanlı Açıkhava Arkeoloji Müzesi'nde - Park Kafe'deydi. Grup Kordelya ve folklor gösterisi yarışmaya eşlik etti. Çok güzel bir gündü. Hamurişi ve Tatlılar Kategorisinde hep tatlılar kazandı.

1. Tarçınlı Tepsi Tatlısı
2. Gelin Damat Tatlısı
3. Portakallı Torpil
4. Kelebek Tatlısı oldu


İkinci olan Gelin-Damat Tatlısı ve Kelebek Tatlısı



Browni



Peynirli mantıya benzeyen birşey:"Kaypak"



Patlıcanlı Karnıyarık Böreği



Üçüncü olan Portakallı Torpil



Benim ıspanaklı böreğim



Anneminkisi



Yemekler-Sarmalar kategorisinde birinci "Saray Usulu Soğanlı Yumurta" oldu; fotografta üç yumurtalı görünen tarif. Diğerlerini tam hatırlamıyorum.





Ben aşağıdaki dolmalara-sarmalara hayran kaldım.



Bu resimde beğendili hindiye ait.




Yarışmada gerçekleşirken, biraz ilerideki Suat Çağlayan'a ait resim sergisine gittik. İşte size oradan bazı kareler. Zeytin ağaç gövdelerini kadına benzetmiş. Çok çarpıcı.













Yarışma alanında birde çocukların resim sergisi vardı.



İkinci resme dikkat edin, içinde bir kalp ve damarlar var.



Bu resmi Yamanlar İlköğretim Okulu'ndan Fatma nur Tombak yapmış.



Not: Yarışmaya katılabilmem için Müdür Bey'den izin istedim. Biraz gülerek izin verdi ve işimi aksatmamda anlaştık. Perşembe günü öğleden sonra tüm işlerimi hallettim. Yanlış yüklem kullandım: hallettik. Göreve, Kemalpaşa'ya giderken bilgisayarımı Utku kullanarak işlerime yardım etti, ben dönünde Çetin Bey bilgisayarını kullanmamıza izin verdi, Saniye'de benim işlerime yardım etti ve ben ikiyken, üç kişi oldum. Mesainin bitimine yakın Tolga'da eklendi. Cuma günü yerime Figen baktı. Özetle, yarışmaya katılmam için herkes, tüm arkadaşlarım, adını andığım, anmadığım yardımcı oldu. Tüm ithalat birimine destekleri için teşekkür ederim. Pazartesi kahvaltı getirmeyin, parti vereceğim :)

1 Mayıs 2011 Pazar

Polisan Ve Lahana Turşusu

Merhabalar,
Güzel bir haftasonundan sonra yine işbaşı yaptık. Bu hafta İzmir’e bahar geldi artık. Daha doğrusu: inşallah. Mor leylakların, kiraz, şeftali ve badem çiçeklerin yanından boğazlı kazakla geçmek abesti. Artık doğaya uyalım, kara kara montları, çizmeleri-botları kaldırıp çiçek açalım.



Çınarcık, mevsimin son bronşitini olmuşken, evde çok vakit geçrdik. Biraz araba oynadık, biraz çizgi film seyrettik, azıcık bir şeyler pişirdik ve döngü başa sardı. Arada resim yapalım desemde, hiç gönlü yok. Boyama kitaplarının yüzüne bakmıyor. Kendimiz bir şeyler karalayalım desem, hemen sıkılıyor. Migros’ta dolaşırken Polisan’ın “cam dekoru” nu keşfettik. Ne güzel şeyler çıkmış. Çok güzel vitray yapılıyor. Çınarcıkla eve gelince denedik. Tek kelimeyle: müthiş. Paketin içinden 2-3 parça kalıp çıkıyor. Biz uzay gemisi ve arabaları beraber boyadık. 12 saatte kuruyorlar. Ertesi gün kahvaltıda çay bardaklarına , geceden boyadığımız yıldızlardan ve baloncuklardan yapıştırdım. Çok hoş bir görüntüsü oldu. Süt bardaklarında da devam ettik. İsterseniz buzdolabınıza aynaya ya da cama da yapıştırabilirsiniz. İz bırakmayan, güzel bir şey.
Kapuskayı çok sevdiğimizden lahana doğruyordum. Birazını turşuluk ayırdım. Çınacığında yardımıyla lahana turşusu yaptık. Görüntüsü hoşumuza gitti. Çınarın boyadığı vitray etiketlerini turşu kavanozlarımıza yapıştırdık. Bence güzel oldu. Şimdi bu stickerların yüzü suyu hürmetine lahana turşusu yiyebilir.





LAHANA TURŞUSU
- Bir parça iri doğranmış lahana
- 15 diş sarımsak
- Bir avuç yenibahar ve nohut
- 1,5- 2 yemek kaşığı tuz
- 2 su bardağı sirke
- 2 su bardağı su
- İsteğe göre kişniş



Lahanaları ve diğer katı malzemeleri olabildiğince homojen olacak şekilde kavanoza yerleştirin. Bir sıra lahana, biraz sarımsak ve biraz baharat koyun. Ayrı bir kapta sirke ve suyu karıştırın. Kavanozda boşlukları dolduracak şekilde dökün. Güzel kokulu, hoş bir turşu. 5 gün dışarıda bekledikten sonra buzdolabında muhafaza edin.

Tat olarak bizim hoşumuza gitti. İçerisine belki havuç ya da başka sebzeler koysam olurdu ama sade yapmak istedim. Sadece baharat ve lahana aroması olsun.

Turşuyu yaparmısınız bilmiyorum. Her evin kendine göre turşu anlayışı var. Bazıları salatalık severken, bazıları biber sever. Bizim evde lahanalı ne olura olsun yeniyor. Vitraylarıysa kesinlikle deneyin. Süpperler. Şablonların dışında, evdeki çay bardaklarına da yoncalar, yıldızlar, kalplerle süsler yaptım. Elde yıkadığınız sürece sorun olmuyor. Yarın görüşürüz.