30 Eylül 2012 Pazar

Zaman Üzerine

Merhabalar,


Eylül ayının son günleri İzmir’de güzel geçiyor. İnsanlar boşuna çocuklarına Eylül ve Nisan ismi koymuyorlar demek ki? İkisi muadil aylar. Bu aylarda ananemler tatile çıkmayı çok sever. Yaşlı insanlar için en güzel tatil zamanları baharmış. Aşırı sıcak ve soğuk olmadığı için rahat ettiklerini söylüyorlar, sakinlik ve okul zamanı olması da cabası.

Ancak bu yıl, Eylül ayı bizim için zor geçti. İstanbul’a gezmeye giden ananem ve dedem çiftine araba çarptı. Kaldırıldıkları hastaneden mi aranmışlar, polis mi aramış bilmiyorum ama dayımlara ve anneme haber vermişler. Tesadüf eseri, dayım , yakınlarda bir yerdeymiş ve hemen hastaneye gitmiş. Kız kardeşim ve kuzende koşmuş. Annemde bu sebeple İstanbul’a gitti. Allah’tan ikisinde de kırık çıkık bir şey yok.

Haberi aldığımızda çok üzüldük. O zamandan beri onları düşünüyorum. Onlar görmediğim için, içim rahat etmedi. Ellerini bir öpüp, kokularını içime çekmem lazım. Geçen yıl bir rüyamda, ananemlere gittiğimi görmüştüm. Evde dedemin kokusu yoktu. Nasıl derin bir hüzün kaplamıştı içimi?!?

Aklıma bu rüyalar gelmeye başladı. Bazen durup dururken de aklıma sevdiklerime kötü bir şey olsa neler olacağıla ilgili seneryolar geliyor. İçim burulup, sıkıntı bastıkça aklıma bir köşede okuduğum söz geliyor “hayat kısa değil, zamanı yitiren biziz.” diye. Seneca söylemiş. O zamanlar bu sözden çok etkilenip kitabını almak istemiştim, ancak hiçbir çevirisi yoktu. Tek başına bir dergide, kenarda köşede bir sözdü.

Bu telafi ya da telkin cümlesi – bilmiyorum neye girer-, psikolojime iyi geliyor. "Hayat kısa değil, zamanı yitiren biziz." aklımda yankılandıkça, yaşamımın içini daha çok doldurmak istiyorum. Sevdiklerimle yapmayı planladığım şeyleri ertelememeye ya da yapabildiğim kadarını yapmaya çalışıyorum. Ölümlü olmanın, yaşamın bir sınırı olmasının sırrı belki de budur.



İzafiyet teorisini ortaya koyan Einstein, mutlu anların daha hızlı, hüzünlü zamanların daha yavaş geçtiğini söylemiş. Onun için zaman kavramı bu düşünceyle başlamış. Işık hızında yaşayıp, günümüzün önüne geçmek niyetinde değilim. Benim için zaman kavramı Seneca’yla anlamlandı. İçini yaptıklarımla, dinginlikle, faydayla öyle bir doldurmalıyım ki, gelecekten geçmişe baktığımda gülümseyebileyim. Sevdiklerimden eninde sonunda ayrılacağım. O zamana kadar olan süre, bize ait.



Neyse… Kafanızı şişirdim. Özetlemek gerekirse, aklıma olumsuz seneryolar getireceğime, sevdiklerimle güzel şeyler planlamak, yapmak istiyorum. Yönümü değiştiriyorum. Kulağa şimdiden güzel geliyor. Akşama güzel bir sofra mı kursam? Ya da wii de maç mı yapsak? Yoksa ertelediğimiz fotograf albümü düzenleme işini mi yapsam? Bilmiyorum… Benim işim belli olmaz. Hepsini de yapabilirim, bambaşka bir sürpriz de olabilir. Yarın görüşürüz.

FOTOĞRAF


Dört kişi parkta çektirmişiz,

Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...

Anlaşılan sonbahar

Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli

Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...

Babası daha ölmemiş Oktay'ın,

Ben bıyıksızım,

Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.



Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;

Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?

Oysa hayattayız hepimiz.



Melih Cevdet ANDAY

Bahsedilen fotografı merak edenler için  tıklayın .







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız İçin Teşekkürler