31 Ağustos 2010 Salı

Kremalı Tavuk

Merhabalar,
Limonlukek'ten Maggi® 'nin fırında tavuk yemekleri yarışmasını duydum. Bende basit bir tarifle katılmak istedim. Limonlukek milföylü börek gibi bir tarifle katılmış. Görsel açıdan çok güzel bir yemek. Önümüzdeki günlerde yeni tariflerle katılmayı planlıyorum. Yarışma ile ilgili ayrıntıları buradan edinebilirsiniz.
Diğer yarışmacılara ve tarifleride göz atın. Değişik şeyler var. Benim başımın etrafında kanatlar, butlar dönüyor. Daha ne yapsam diye düşünüyorum.





KREMALI TAVUK
Malzemeler
- 2 parça kalçalı tavuk but
- 1 kaşık sıvıyağ
- 1 küçük paket krema
- 1 kâse mısır gevreği
- Tuz
- Karabiber
- Köri

Kalçalı butları suda yıkadıktan sonra, üzerindeki fazlalık deriyi sıyırın. Bir kap içerisinde tuz, karabiber, köri ve sıvıyağla tavukları harmanlayın. Borcama koyduğunuz tavukların üzerine mısır gevreğini elinizle ufalayın. Üzerine bir paket kremayı boşaltıp 180 °C fırında yaklaşık bir saat pişirin. Oldukça hafif, lezzetli bir yemek tarifidir.

Börülce Salatası

Merhabalar,
Yazın son gününde size oldukça lezzetli, besleyici bir salata tarifi vermek istiyorum. Börülce salatası, bizim ailecek severek yediğimiz bir salata

BÖRÜLCE SALATASI
Malzemeler:
- Yarım kilo börülce
- Bir iri domates
- 2 Diş sarımsak
- Sirke
- Zeytinyağı

Börülceyi ayıklayıp, yıkayalım. Üzerini örtecek kadar su ve yarım çay bardağı sirke, tuz ilavesiyle düdüklüde haşlayalım. Haşlanmış börülceyi derin bir kaseye koyup, üzerine dövülmüş sarımsak, zeytinyağı ve biraz sirke ilave edin. Bu haliyle bir gece buzdolabında beklesin. Sofraya sunmadan önce üzerine bir domates doğrayıp, maydonozla süsleyin. Afiyet olsun.

27 Ağustos 2010 Cuma

Hacı Komünist


Merhabalar,
Bugün sizlere En son bitirdiğim kitap olan Empati'den ve Adam Fawer'dan bahsetmek istiyordum. Aslında çok güzel bir kitap. Oldukça sürükleyici, akılcı, duygulu ve şaşırtıcı. Yazarın daha önce Olasılıksız'ını okumuştum. Bence Empati daha güzel bir kitap. Benim daha çok ilgimi çekti. Ama bugün bu hayal dünyası romandan bahsetmekten vazgeçtim. Çünkü (yerli malı yurdun malıda diyerek) Ferhan Şensoy'un Hacı Komünist kitabından bahsedeceğim. Arka fonda Moliendo kafe

www.dailymotion.com/video/x38a58_moliendo-cafe-solo-guitare_music

dinleyebilirsiniz, yazının konseptine uygun olur. Ferhan Şensoy kitaplarında ahenkli dil, ya da absürd benzetmeler herkesin hoşuna gitmiyor. Bu kitapsa tam bir gezi kitabı. Tarih, sanat, yaşam, iklim vb. Küba hakkında herşeyi içeriyor. Okuması kolay, akıcı, hemde puntosu büyük, yazı araları açık :) Tamda Ortaoyuncuları Yayıncılığa uygun bir basım.



Kitapta Ferhan Şensoy, "Şans Kapıyı Kırınca" filmini nasıl kabul ettiğini, hem komünist hacı olmak, hem Küba'yı tanımak hemde belki Fidel Castro'yla tanışmak için iyi bir bahane olacağından bahsediyor. Küba hakkında ne merak ediyorsanız kitapta var. Bence okunmaya değer, oldukça dolu, eğlenceli bir kitap. Sanırım bu hafta sonu çekilen filmi daha bir merakla izleyeceğim. Kitapta geçen birkaç bölümden bahsetmek istiyorum.

*Öncelikle La Tarde ispanyolcada ikindi demekmiş.İkindi kelimesi pek çok dilde yokmuş. Yani öğledensonra ve akşam biliniyor. Ama ikisinin arası ikindi her dilde yok. Bu durumda ben nedense benim dilimde var diye seviniyorum. Hatta ispanyolcada olmasıda kendimi ispanyollara yakın hissettiyor.

*Havana'da iki sokakta bir Devrim Savunma Komiteleri varmış. Ferhan ağbinin (kitapta abiler böyle)dikkatini çekmiş bu durum, sonra çözmüş işi. Devrimin yapılması yetmiyor, sürekli savunulması gerekiyor diye bol bol bu kahvelerden açmışlar. Ferhan ağbi bu duruma bizim şapka devrimini vermiş. "Atatürk giyiyor fötr şapkayı, vın Kastamonu! Şapka devrimine karşı çıkan yer! O gün çözümleniyor Kastamonu'da konu. Şimdi Kastamonu'da durum nedir? Şimdi İstanbul'da durum nedir? Kılık kıyafet yasası uygulanıyor mu? Hayır. Her sokakta bir tane Kılık Kıyafet Yasası Savunma Komitesi olsaydı, İstanbul'un Fatih semti Tahran'laşabilirmiydi? "Devrimin ilk görevlerinden biri devrimi korumaktır" demiş Che Guevara." (Sayfa 127-128)

*Havana'dayken sonradan CIA ajanı olan Fidel'in aşkı Marita'dan bahsediyor. Onu zehirlemek için Otel Colina'ya gelen Marita, zehirlemekten vazgeçip, aşkını yaşamayı tercih etmiş. Amerika Fidel'i öldürmek için mafyayla ortaklık yapmış. Kennedy başkanlık seçimlerini kazanırkende mafyaya sözler vermiş. Küba'daki kumarhanelerin kapatılması önemli konu tabii. Birde zamanın ünlü oyuncusu Ava Gardner'in kendisine değil Fidel'le aşık olmasına gıcık olmuş. Belki ondan Maryln Monroe'yla olmuştur diye dedikodu yapıyor Ferhan ağbi.

*1961'deki çıkartmada, Fidel kazanmış ve esir aldığı binlerce amerikan askerine karşılık para istememiş, Fidel, "Halkımın ilaca ihtiyacı var." demiş. Ve 53 milyon dolarlık ilaç karşılığı esirleri geri vermiş :)

*Bir çekim için puro fabrikasına girdiklerinde ortama yayılmış, mikrofon düzeneği görmüşler. "Bu nedir? Verimliliği artıırmak için klasik müzik falan mı dinletiliyor?" sorusunu, "Hayır, işçilerden biri, diğerleri çalışırken kitap okur" diye yanıtlamış. Sindire sindire sarılsın purolar diye güzel bir uygulama.

*Bir caz kulübünde Roberto Fonseca y Temperamento dinlemişler. Bu adamda kim derseniz, bende Bueno Vista Social Club'ın filmini izledim ama bu dahi piyanisti hiç hatırlamıyorum. Sanırım birçok kişide benim gibi piyano deyince direk İbrahim Ferrer'i hatırlıyor. Fonseca, dünyanın en iyilerindenmiş ve İbrahim Ferrer'in İstanbul konserinde virtüöz olarak büyük alkış almış. Buradan bir melodi yükselsin mi? Bueno Vista'dan :)

chan chan

Anlayacağınız, ben gezmedim görmedim ama öyle bir anlatılmış, öyle güzel şeyler yaşanmış ki gıpta ettim. Gözüm kaldı demek istemiyorum, daha çok zamanım var, bende birgün gidebilirim değil mi? Che ve Fidel hikayeleri, tropikal iklim, farklı bir düzen merakımı celbetti. Küba'da eğitim ve tıp çok ileriymiş. Doktor, ilaç bedava. Devlet, devrimden sonra okuma yazma bilmeyen çok insan olduğu için eğitime önem vermiş. Birçok öğretmen yetiştirmişler. Sonra öğretmen fazlalığı olmuş. Çözüm olarakta onları üniversitelere almışlar ve gelişim devam etmiş. Küba'da işsizliğin olmamasıda beni etkiledi. Devlet size iş buluyor, işsizseniz işsizlik maaşı veriyor. Siz devletin verdiği işi beğenmezseniz bir sayıya kadar değiştirebiliyorsunuz. Eğer hala memnun değilseniz, devlet sizi bir üniversiteye yerleştiriyor ve "Yoldaş biz senin eğitiminle ilgili birşeyleri eksik yaptık. Düzeltmemiz lazım." diyor. Süper değil mi? Kulağa çok hoş geliyor. Bu eğitim, özgürlük güzel ama eksiklerde varmış Küba'da. Sonuçta şeker kamışı, kahve ve tütünle bir yere kadar durulur. Turizm başlamış şimdi. Belki bizler ziyaret edersek her iki taraf içinde faydalı olur. Çınar'ın uçak fobisi olmasa belki daha yakın bir zamanda giderdik, şimdiyse uzak bir zamana ertelenmiş tatlı bir hayal Küba.

Bakalım zaman bize neler gösterek. Finito!

Tropikal Kup

Merhabalar,
Dün akşam Çınar'la tropik kup denedik. Sonunda konserve ananaslarımız bir işe yaradı. Yaklaşık bir yıldır dolap bekleyen malzeme, sonunda yerini buldu. En güzeli dolabımda bir konservelik yer açıldı. Geçen yıl, marketten taze ananas aldım ve eve Çınar'la yedik. Oğlumun sora sora ananas yediğini gören eşim, ertesi gün iki kutu konserve ananas almış gelmiş. Sıkışırsak kullanırmışız. Hatta İkea'dan birde konserve açacağı almış. Çünkü ananas konservelerinde easy open kapak yok. Galiba ben bu yüzden İlker'le evlendim. Garip gelebilir ama bu davranışta sözlü olmayan, yazılamayan bir sıcaklık var.



TROPİKAL KUP
Malzemeler:
- 1 paket vanilyalı puding
- 750 ml süt
- 1 kutu ananas konservesi
- Soyulmuş badem ya da iri kırılmış fındık
- İsteğe göre bal

Pudingi sütle hazırlayıp, uzun kupların yarısına gelecek şekilde dökün. Üzerine doğranmış ananas, soyulmuş badem ya da iri kırılmış fındık koyun. Tad olarak hoşunuza giderse kup başına bir çay kaşışı bal ilave edebilirsiniz. Üzerine yine puding döküp soğuduktan sonra ananaslarla süsleyin. Üzerine ben haribo, yupo gibi jelibonlarda koyuyorum. Çınarcık o zaman kedi gibi etraflarında dolaşıp onları yiyor. Afiyet olsun.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Piyaz

Merhabalar,
Dün akşam yine tavuk yapamadım. Oğlum bir türlü Migros'a gitmiyor. Güç bela girdiğinde de alış veriş yapamıyoruz. Akşam eve geldiğimde ne pişireceğimi bilmez haldeydim ve ev halkı çok açtı. Böyle sıkışınca hemen kafamda bir ampul yandı. Aşağıda belirttiğim piyazı yaptım.



PİYAZ
Malzemeler:
- 1 kutu haşlanmış fasülye konservesi
- 1 kuru soğan
- Yarım demet maydonoz
- Kırmızı pul biber, tuz
- Sirke, zeytinyağı

Kuru soğanı piyazlık doğrayıp tuzla ovun. Konserve fasülyeyi süzgeçte yıkayın. Derin bir kaseye boşaltın. İçine soğanı ve pul biberi ve kıyılmış maydonozu koyup karıştırın. Üzerine bol sirke ve zeytinyağı koyup harmanlayın. Karışımı kayık tabağa koyup üzerini süsleyin. Afiyet olsun :)

Salataları ve böyle soslu meze türü şeyleri kayık tabakta yemek gerekiyor. kayık tabakta sosa tamamen bulaşmış oluyor. Salata kasesi diye niye o derin kaseler çıktı bilmiyorum. Küçüklüğümün melamin kayık tabaklarında hep salata yerdik. Derin kasede salata sostan uzaklaşıyor, sası birşey oluyor.

Bugün yine Serbest Bölge'deyim. Yola çıksam iyi olacak. Yarın görüşürüz.

24 Ağustos 2010 Salı

Pancar Turşusu

Merhabalar,
Geçenlerde pazardan aldığımız kırmızı pancarlardan turşu yaptım. Benim için çok lezzetli ve hazır bir gıda. Bence herkesin buzdolabında olmalı. Sofraya direk bir çeşit, iştah açıcı olarak konulabileceği gibi, salatalara renk vermesi için ya da başka birşeylerle karıştırmak için lezzetli ve renkli bir turşu.



PANCAR TURŞUSU
Malzemeler:
- 1 kg kırmızı pancar
- 1 su bardağı sirke
- 3-4 diş sarımsak



Pancarları soyup düdüklü tencereye koyalım. Sirkeyi ilave edip, üzerini örtecek kadar su ilave edip yaklaşık 20 dk basınçla pişirelim. Pişen pancarları doğrayıp, bir kavanoza dizelim. Aralarına havanda dövdüğümüz sarımsaklardan ilave edelim. Kavanozu düdüklüdeki haşlama suyunu döküp, oda sıcaklığına geldikten sonra buzdolabında muhafaza edin.

Hazırlanan bu turşudan oda arkadaşlarım sarımsaklı yoğurtla meze yapılamayacağını söylediler. Pancarı , suyla düdüklüde haşlayıp rendeleyip yapıyorlarmış. Hatta bizim Ödemişli Feray'dan tarif tam olarak şu şekilde: pancarları düdüklüde suyla haşlayıp, rendeliyorsunuz. Bir soğanı yemeklik doğrayıp zeytinyağında pembeleştiriyorsunuz. Ardından pancarları ekleyip birlikte kavruyorsunuz. Sarımsaklı süzme yoğurda birazcık normal yoğurt karıştırıp inceltiyoruz. Kavrulan malzemeyi yoğurda karıştırıp servis yapın. Güzel bir tarife benziyor değil mi? Haftaya deneyebilirim.


PEMBE RÜYA
- 1 adet pancar turşusu
- 1 kase normal yoğurtla inceltilmiş süzme yoğurt
- 1 diş sarımsak

Tarifini verdiğim pancar turşusunu suda yıkayın. Rendeleyip, sarımsaklı yoğurda ekleyin. Üzerini süsleyerek servis yapın. Yemeklerin beğeni ölçüsünü yemek yendikten sonra tabak temizliğine bağlıyorum. Eğer lezzetli bir yemek olmuşsa, direk ön yıkamasız bulaşık makinesine giriyor :) Pembe rüyada direk makineye expres gidenlerden.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Patlıcan Musakka

Merhabalar,
Bugün yine Torbalı yollarını aşındırdım. Önce Serbest Bölge, ardından hava alanı, ordan Barsan ve en son olarakta Omsan’da işlerimi bitirdim. Omsan’da bir yorgunluk kahvesi ikram etmek istediler. Neskafeyi aldım, arabada içeyim dedim. İzmir’e vardığımızda sabah giydiğim beyaz t-shirtüm kahverengili batik oldu. Kolyeyle kamüfle etmeye çalışıyorum, fakat her gören “ aaa kahve içmişsin” diyor. İnşallah akşam domestos üzerine düşeni yapar. Üzerimdekini daha ilk giymişimdi.

Bugün sizlere patlıcan musakka tarifi vermek istiyorum. Hafta sonu İlker seviyor diye yaptım. Genelde bizim evde musakkayı eşim yapar. İlker’in bence en güzel yaptığı yemek bu. Resimde gördüğünüz gördüğünüz üzere domatesi benimkinin az oldu. Daha kırmızı bir yemek olsa daha iyi olurdu. Salça koymak istemedim. Yaz mevsiminde yemeklere taze domates koymak daha çok hoşuma gidiyor.



PATLICAN MUSAKKA
Malzemeler:
- 1 kg patlıcan
- 250 gr kıyma
- 1 soğan
- 2 yeşil biber
- 2 domates (ben bir kullandım, az kırmızı oldu, siz 2 kullanın)
- 3-4 yemek kaşığı sıvıyağ


Patlıcanları pijamalı doğrayıp, birer parmak kalınlığında halka halka dilimliyoruz. Dilimlediğimiz her patlıcanı içinde tuzlu su olan bir kaba koyuyoruz. Daha biz patlıcanları doğrarken suyun rengi kararmaya başlıyor. Birkaç kere bu suyu değiştirdikten sonra patlıcanları elde sıkıp, bir bezin içinde kurulayın. Sıvıyağı kızartma tenceresine alıp, yağı kızdırın. Patlıcanları tencereye atıp kızartın. Az kızartın demiyorum, bence güzelce kızartın. Lezzet bileşenleri iyice oluşsun. Bu arada bir tencereye 3 yemek kaşığı sıvıyağ koyup kıymayı kavurmaya başlayın. Kıymanın rengi kahverengileşince içine doğranmış soğanı ve biberleri ekleyin. İyice kavurup, mis gibi kokunca içine kabuklarını soyup küp küp doğradığınız domatesleri ekleyin. Tuz, karabiber ve birazcıkta kimyon ilave edin. Domatesler ölünce altını kapatın. Karnıyarık tenceresine, kızarmış patlıcanları koyun, üzerine kıymalı harcı homojen dağıtın. Tencerenin kapağını kapatıp kısık ateşte lezzetlerin birbirine geçmesini sağlayın. Yanına beyaz pilav ve gerçek cacık tavsiye ediyorum. Hatta cacığa sızma zeytinyağı ve sumak gezdirin. Eğer bu yemeği yaparsanız ve menünüz bu olursa lütfen beni yemeğe çağırın :)
Afiyet olsun.
Bu arada biz türkler olarak karnıyarık tenceresi diye bir tenceremiz olması beni gururlandırıyor. Türk mutfağı diye birşey olduğunun resmi kayıdı gibi :)

Yarın görüşürüz.

20 Ağustos 2010 Cuma

Plastikler

Merhabalar,
Bugün yine İzmir'in sıcak günlerinden biri. Sabahtan beri Serbest Bölge, Barsan ve Omsan etrafında dolanıyorum. Yeni gelen ürünleri kontrol ettim, numune aldım. Mesleğimi çok seviyorum. İşyerim Dallas, Yalan Rüzgarı gibi biyer olsa da çalıştığım birimi güzel. Yeni çıkan, piyasaya sürülecek ürünleri görmek, kullandığımız hazır gıdaların içeriğini incelemek, yasalar çerçevesinde değerlendirmek hoşuma gidiyor. Bu konularda akıl yürütmek, bu işlerle ilgili çalışmak bence zevkli. Bu ay elime Plastik & Ambalaj Teknolojisi Dergisi geçti. Yurt dışından plastik hammadde ve ambalaj malzemesi çok ithal ediyoruz. Gelen ürünlerin sadece parti numarasını kontrol etmenin dışında birşeyler yapmak istedim. Mesela ne, ne için geliyor? Hangi hammadde neye dönüşecek? Derginin içinde firmalar hakkında da yazılar vardı. Mesela Polinas firması 2-3 yılda doğaya dönüşebilecek plastikler üretiyormuş. İçerisine koyduğu metal iyonu içeren poliolefin taşıyıcılı katkıyla (bunu yazarken dergiye baktım) doğaya dönüşümü hızlandırıyormuş. Petrol türevleri yerine doğal malzemelerle plastik yapılmaya başlanmış. %35 - %50 yosun bazlı biyoplastik denemişler. İlk prototiplerin kokusundan yanına yaklaşılmıyormuş ama zamanla iyileştirmişler. Kim balık kokan plastik kullanmak isterdiki? Yıl sonunda bu ürünler piyasaya sunulacakmış. Gıdayla ilgili olaraksa Polilaktik asitle plastik yapımı, PET ya da polistrene (PS) benzeyen bir malzeme oluşuyormuş. Kısaca miş-muş... Güzel gelişmeler değil mi? Plastik doğdu doğalı ayrıştırılmaya, doğada parçalanmaya çalışıyor. Doğal malzemeden, doğaya karışan plastik eldesi akla yatıyor.

Plastiklerle ilgili kullanışlılık yönüyle en güzel gelişme bence silikon malzemenin gıda sanayinde kullanılması. Allahım ne kullanışlı malzeme o öyle. Hem kek kalıpları gibi ısıya dayanıklı malzemeler hemde şekilli buzluk gibi donmaya dayanıklı malzemeler. Oda ısısında ya da buzdolabı ısısında da şekillerinden yana şık ve fonksiyoneller. Silikon bıçaklar ve spatulalarda tavayı tencereyi çizmemelerinden dolayı kullanışlı.

Neyse... Ben esasında bugün sizlere patates kızartmanın püf noktalarından bahsetmek istiyordum. Bir dergi beni nerelere sürükledi. Figen'le konuşurken kızartmayı teflon tencerede yaptığını söyledi. Servisten arkadaşım Azize Hanım'sa, hala kızartmayı evde annesinin yaptığını. Kendisi yaptığında ya sıçrıyormuş, ya kendini yakıyormuş ya da ortalığı batırıyormuş. Aklıma bu sıkıntılarda hep İlker geliyor. Çünkü ben kızartma yapmanın püf noktalarını eşimden öğrendim. İlker askerdeyken kızartma olayı ilerletmiş. Öncelikle tencere seçiminde ben çelik tencere kullanıyorum. Teflonda olan çiziklerin yaklaşık 200 derecedeki ısıyla zararlı bileşenler oluşturacağına inanıyorum. Kızartmayı alırken kevgirle sürekli tencereyi çizerim ben. Çelik tencere kullandığınızda bu risk ortadan kalkmış oluyor, ancak çelik tencere kullanmak istiyorsanızda bol miktarda yağda kızartmanız gerekiyor. Yoksa yağ yanıyor, tencerenin kenarlarında yanık izleri oluşuyor. Özetle kızartma bence bol yağla ve çelik tencerede yapılmalıdır. Şimdi gelelim esas olaya; yağın sıçramaması için kızartılan sebzenin kuru olması gerekir. Sebzeyi yağa koyduğunuzda ortaya çıkan fokurtu, sebzedeki suyun ısı etkisiyle oluşan buharıdır. Ne kadar kuru bir şekilde sebzeleri tenceye koyarsanız o kadar az sıçrar. İlk kızartmayı alıp, ikincisini koyarken genelde olanlar olur, her yere yağ sıçrar, elleriniz yanar, ortalık batar. İlker'in çözümü ise oldukça pratik. Kevgirin içine sebzeleri koyar ve yağa bırakır. Bu şekilde kızartma yağından uzak durur. Arada bir araç (kevgir) kullanmış olur. Çok pratik değil mi?







Dün akşam bu yöntemle patates, biber ve patlıcan kızarttım. Eğer ilk defa kızartma yapacaksanız bu sırada yapın. Patatesi kızarttığınız yağda biber kızartabilirsiniz. Biber kızarttıktan sonra tuzlu suda beklemiş, acılığı alınmış patlıcanları kızartabilirsiniz. Patlıcan kızartılan yağda artık başka birşey kızartılamıyor.

Şimdi kızartma artık yapabildiğimize göre bir üst parkur olan musakkaya ya da karnıyarığa geçebilirmiyim? Burnumda kızarmış patlıcan kokuları, ağzımda helme bir musakka tadı belirdi. Sizin?

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Zeytinyağlı Pırasa



Merhabalar,
Bu sıcaklarda evde ne yapsan diye düşünüyorsanız, işte basit bir yaz sofrası. Zeytinyağlı pırasa, bol salata, taze ekmek, kızılcık şerbeti ve meyve. Dolaptada dondurma var :)

Salatanın ve kızılcık şerbetinin tarifini daha önce vermiştim. Bugün zeytinyağlı pırasa tarifi vermek istiyorum. Kaç gündür, pırasa pırasa diye sayıklıyordum. Canım o kadar çekmişki farkında değilim, üç haftadır pazarcılara soruyormuşum. Bu hafta birkaç tezgahta görünce dünyalar benim oldu. Hemen bir kilo alıp pişirdim. Allahım yazarken hala ağzımın suyu akıyor. Kendime hakim olamıyorum.

ZEYTİNYAĞLI PIRASA
Malzemeler:
- 1 kg pırasa
- 2 kuru soğan
- 2 havuç
- Yarım çay bardağı pirinç
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- Yarım limon suyu



Zeytinyağında küçük küçük doğradığınız soğanları ve halka havuçları azıcık kavurun. Verev şekilde birer parmak kalınlığında doğradığınız pırasaları pembeleşen soğanlı karışıma ekleyin. Birazcıkta pırasayla kavurun ve pirinci ilave edin. Pirinç yemeğin suyunu biraz çeksin. Yağda oda biraz kavrulsun. Ardından bir buçuk çay bardağı su ilave edin. Tuzunu ilave edip kapağını kapatıp pişirmeye bırakın. Eğer suyu azalırsa biraz ekleyin. Cakkul cukkul bir yemek değil, özlü olmasına gayret edin. Yemek piştikten sonra yarım limon suyu ilave edip, karıştırın. Oda sıcaklığında servis yapın.





Yaz için güzel bir sofra değil mi? Yarına artık tavuk yemekleri yapmaya başlayacağım. Kendinize iyi bakın.

Muzlu Frigo

Merhabalar,
Dün akşam Çınarcıkla muzlu frigo yaptık. Figen ve annem çok beğendi. Sizinde beğeneceğinizi umuyorum.

MUZLU FRİGO
Malzemeler:
- 1 paket krem Şanti
- 1 Paket vanilya
- 1 su bardağı soğuk süt
- 1 paket kakaolu bisküvi
- 2 muz
- 1 portakal kabuğu rendesi
- 1 çay bardağı ceviz içi






Krem şanti tozuna, vanilya ekleyip bir su bardağı soğuk sütle robotta çırpın. Diğer malzemeleri hazırlarken buzdolabında bekletin. Bir kapta bisküvileri irice kırın, içine ceviz, doğranmış muz ve portakal kabuğu rendesini ekleyin. Üzerine soğuk krem şantiyi ekleyip iyice karıştırın. Kalıplara dökün ya da streç filme sarın. Dondurucuda muhafaza edin. Üzerine çikolata sosuyla servis yapabilirsiniz. Ya da dondurmayla olabilir.

Bunları yaparken bir yandan Çınarcımla yeşil jöle yedik. Kendisi yaptığı zaman güzel yiyen oğlum, şekilli şeyleri çok seviyor. Dr. Oetker'in bu küçük silikon kalıplarına bayılıyorum.






Yarın görüşürüz.

17 Ağustos 2010 Salı

Deniz Amerika'da

Merhabalar,
İzmir 45 derece sıcaklıkta ve ben limanda çalışıyorum. Sabahki deniz esintisiyle biraz iyi olan liman görevi, güneş ve yapışan tozlarla dayanılmaz bir hal aldı. Hergün limana giderken değişik araçlarla gidiyoruz. Bugünkü Fiat Palio arızalandı. Kampüsün içinde Palio iten tipleri izlerken FIAT = Fix It Again Tomorrow (Yarın yine tamir ettir) açılımı aklıma geldi. Benim Fiorinamıda çalışsın diye iteklememiz, kakaklamamız gerekmez değil mi?

Bugün sizlere özgür kız Deniz'den bahsetmek istiyorum. Benim tatlı Deniz'im Amerika'dan blog için değişik tatların resimlerini çekmiş. Bana ilham versin istemiş. Ah tatlım, sen emek harcarsın da ben boşverirmiyim.



Bu kurabiyelere bayıldım. Keşke Türkiye'de de olsa. Neden yapmıyoruz? Sanırım mavi nişasta kurtçuklarından olmadığı için yapamıyorum. Gıda çarşısına gidip bir bakmak lazım.



Değişik kupkekler denemek istiyorum. Kurabiye canavarı ve kırpıklıya bayıldım. Çınar dün akşam Caillou izlerken yeşil kare kare jöle gördü ve benden yapmamızı istedi. Dr. Oetker'in jölesini aldım, dün akşam yaptık. Didehan'ın hediye ettiği silikon kaplara döktüm. Küçük pastalar halinde jölelerimiz oldu. Çınar "Ben yemezsem Şirek yer anne" diyor.



Bu resimde de şişler ilgimi çekti. Meyve şiş daha önce görmüştüm ama kare kare bu şişlerde süper gözüküyor.

Deniz kızımız resimleri göndermiş ama genel resimlerine baktığımda zayıflamış gibi geldi. Yediklerin içtiklerin sende dursun, gezdiğin gördüğün yerleri anlat dedik. O kadar gezmekten eritmiş benim tatlı kardeşim. New York, Los Angeles , Chicago, Washington vb. dolanıyor bizimki. O kadar yer gezmiş, görmüş en çok örümcek adamın MJ'i kurtardığı apartmanın önünde durmasına özendim :) Ahhh ahh.... Bakalım sırada gerçekleştirilecek ne hayaller var. Yarın görüşürüz.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Yaz Salatası

Merhabalar,
Haftanın ilk gününde, liman görevinden sonra ekran başındayım. Güzel bir haftasonundan sonra, enerjik bir şekilde güne başladım. Karaburun'u merak edenlere hemen söyleyeyim, güzel bir haftasonu geçirdim.



Öncelikle pansiyonda kalmadık. Yer yokmuş, baldızının evinde bir oda vermek istediler. Doğal olarak kabul etmedik. Hep birlikte Devlet Hava Meydanları İşletmeleri'nin Karaburun kampına gittik. Yıllarca Emlak Bankası'nın Çeşme Kampına gittiğimiz için kamp ortamı tanıdık geldi. Eski, gerçek tahta gardroplar, mozaik yerler ve girişteki tahta, yarı bank gibi oturma yeri sanırım tüm kamplarda standart. İlker, odayı görünce "Aslı beğenmezsen başka yer buluruz" dedi. "Tapusunumu alacağız, boşver bir gece idare ederiz" dedim. Öğlen bulunduğumuz Bodrum Caddesi'nde gezindik. Birer tost yedik ve denize girme zamanı geldiğinde tam kampın altındaki kayanın altındaki kovuğa gittik. Neden mi öyle yaptık? Sadece diğer anneleri izledim. Güneşlenmek isteyen 18'likler şezlonglardaydı, çocukları, eşleri ve kum kovalarıyla anneler kayanın altındaydı. Doğal gölgede çocuklar oynadı. Berrak denizde yüzdük. Ne Çınar'ı, ne de İlker'i denizden çıkaramadım. Akşam yemeğinde de sabah kahvaltısında da herşey lezzetliydi. Garsonlar, Çınar'ın istediği birşey olup olmadığını, onun ne yemekten hoşlanabileceğini sordular. Açıkçası şaşırdım. Kamplarda, burnundan kıl aldırmayan, ilgisiz personel olacağını düşünmüştüm. Kafeteryada otururken Çınar'a portakal suyu söyleyelim dedik, "hayır anne ben portakalı yemek istiyorum." dedi. "Yok oğlum satmıyorlar" derken, garson elinde portakalla geldi "Yeğenim istemiş, verelim annesi" dedi. Ben soyup yedirirken bir baktım plastik tabak ve kokteyl çatalı getirmiş. Bir portakal yemeyi oğlum için şölene dönüştürdü. Kokteyl çatallarını Çınar o kadar çok sevdi ki İzmir'e getirdik. DHMİ Karaburun Kampının tüm çalışanlarına, aşçısından, garsonuna, kat hizmetlisinden, kamp sakinlerine, kısacası herkese, sabahları günaydın, akşamları iyi akşamlar dediği, her gördüklerinde Çınar'la, ailemle ilgilendikleri, bize Karaburun'u anlattıkları ve iletişim kurdukları için teşekkür ederim. Anne dayanışması, mühendis dayanışması değilde, insan dayanışması vardı orada.

Yolda dönüşte Gül Bahçe pazarına uğradık. Kavun ve mısır alırken fena halde kazıklandığımı çok geç anladım. Çeşme çıkışından sonra arabalı vapura bindik. Vapurda çay keyfi, Çınar'ın kaptan babasıyla vapuru incelemesi çok güzeldi. Tek olumsuz yan çok sevdiğim arabamın kamyonet olarak değerlendirilip çift tarife vapura binmemizdi. Bundan sonra körfezi direksiyonu ele alarak ben geçeceğim. Bundan iyi direksiyon dersi bulamam değil mi?

Gülbahçe pazarında reyhan satıldığını gördüm.


Reyhan mor yapraklı, resimde gördüğünüz gibi biraz etli bir bitki. Mis gibi kokusuyla salataya çok yalışıyor. Fesleğen ve reyhan aynı şey değilmiş. Fesleğen hani şu süs bitkisi olan, yeşil, küçük küçük yapraklı, elleyince mis gibi kokan bitki. Onun iri yapraklısıda varmış. Arkadaşlara sorduğumda süs fesleğeninide ara sıra kurutup makarnaya koyduklarını söylediler. Bende yapmak istiyorum. Makarnayı en çok fesleğenli seviyorum. Yanlış birşey yapmıyorum değil mi? Orada, aranızda ziraat mühendisi varsa lütfen bana cevap versin, süs fesleğeni yenir mi?

Bugün sizlere salata tarifi vereceğim. Salata tarifide nerden çıktı demeyin. Oda arkadaşım Feray salata tarifleri soruyor. Sebzelerin birbiriyle uyumu gerçekten çok önemli. Bugün kendi salatamı anlatacağım. Önümüzdeki günlerde başka salata tarifleride vereceğim.



ASLI'NIN YAZ SALATASI
Malzemeler:
- 6 yaprak kıvırcık marul
- 4 yaprak polorosso
- 1 taze soğan
- 2 dal reyhan
- 1 iri yaz domatesi
- 1 adet bebe salatalık
- Yarım limon suyu, sızma zeytinyağı, tuz

Tüm malzeme yıkanır ve doğranır. Limon suyu ve zeytinyağı dökülür, tuzu en son sunum anında ekilir.

Mor-yeşil güzel bir salata oluyor. Yaz akşamları öyle ağır yemekler yiyemiyoruz. Sebzeli bir pilav, yanına salata ve soğuk içecek menümüzü oluşturuyor.

Anlayacağınız hafta sonuna,uyumlulukla başladık, uyumlulukla bitirdik . Yarın görüşürüz.

13 Ağustos 2010 Cuma

Karaburun

Merhabalar,
Yoğun iş gününden sonra çayımı aldım ve işle ilgili linklerimi kapatmaya başladım. Allahım bugün günlerden Cuma, aklımda TRT'den kalma bir melodi "Bugün günlerden Cuma, merhaba hanımlar merhaba... Yeni günün sevinciyle sevgiyle saygıyla merhaba " :)) Cuma ne kadar güzel bir gün değil mi? Güzelliği haftanın son iş günü olması mı, yoksa ertesi gün tatil olması mı karar veremiyorum. Bildiğim tek şey; yarın eşimle bir maceraya çıkacağımız. Macera dedimse, dağlara tırmanacağımızı, mağaralara ineceğimizi ya da bungee jumping yapacağımızı sanmayın. İlker, Çınar ve ben bilmediğimiz bir yere gideceğiz: Karaburun'a. Yarın için rezervasyon yaptırdım. Dayımların daha önce kalıp beğendikleri bir yer: Komutanın Yeri. Taşlı denizi ve berbat bir yolu varmış. Bunlar sizce olumsuz özellikler mi? Yoksa bakir bir bölgenin olmazsa olmazlarımı? Deniz, taş, balık, yeşil ve mutluluk hayal ediyorum. Sizce gerçekleşecek mi?

http://www.kalyonpansiyon.com

12 Ağustos 2010 Perşembe

Kızılcık Şerbeti


İzmir cehenneminden herkese merhaba,
Geçen akşam Limonlukek'in kızılcık şerbetini denedim. İçine farklı olarak bir karanfil attım. Gezdiğim sitelerde karanfilli, tarçınlı hazırlanan çok şerbet vardı. Kızılcık tadını bastırmasını istemediğim için sadece bir karanfil attım.

KIZILCIK ŞERBETİ
Malzemeler
- Yarım kg kızılcık
- 2,5 su bardağı toz şeker
- 3 bardak su
- Yarın limonun suyu
- 1 adet karanfil



Kızılcığı bir bardak suyla haşlayın. Kızılcıklar haşlanıp yarılınca, altını söndürün ve kapağı kapalı olarak bir 10-15 dk bekleyin. Helme olan kızılcıkları kevgirden geçirin (ben, çelik makarna süzgeci kullandım). Bir tencerede 2 bardak suyla 2,5 bardak şekeri kaynatın. Kaynayan şerbete kızılcık pulpunu ekleyin. Kaynamaya başlayınca limon suyu ve karanfili ekleyin. Bir - iki taşım daha kaynatın ve altını söndürün. Bardakların yarısına kadar şerbetten koyup, suyla seyrelterek, soğuk tüketin.

Özellikle Ramazanda sofralarda güzel bir içecek. Ben zaten oldum olası hoşaf, komposto türü içeceklere bayılırım. Okuldan kalma bir tatmıdır nedir bilmiyorum ama pilav-hoşaf ya da börekle komposto çok hoşuma gider. Sıcak yaz günlerinde gazlı içecekler beni serinletmiyor.En çok ayran (uyutuyor diye ikinci sırada) ve komposto seviyorum.

Kızılcığın benim için ekstra güzel olmasının sebebi, küçüklüğümde babannemin kızılcık marmelatı yapmasıdır. Safranbolu taraflarında kızılcık marmelatına kiren derler. Evde büyüklerden kim kiren yaparsa, elimde kaşık kavanozun başında ben beliririm. "Belirirdim" diyemiyorum, hala bayılıyorum. İş güç yoğunluğundan yapamadığımız sene Kafkas'ın marmelatlarından alırdık. Tadı yakın olsada aynı olmuyordu.

Denerseniz beğeniceğinizi düşünüyorum. Şimdiden afiyet olsun. Yarın görüşürüz.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Limonlu Kek Ama Tarif Değil

Merhabalar,
Bugün İzmir'de cehennem sıcaklarının içinden sizlere sesleniyorum. Cehennemden Dünyaya "Sesim geliyor mu?!?" :)
Bu aşırı sıcaklarda, bugün önce Serbest Bölge'de, sonrada THY Ambarındaydım. Tozlu depolardan, kolilerden, bira hammaddeleri, gıda takviyelerinden sonra İkea serinliğinde öğle yemeği yedim. Şimdiyse işlerimi kolaylamış, maillerime bakarken bir mail yanıp sönmeye başladı. limonlukek'ten bir mail gelmiş. Benim S.O.S. ime cevap vermiş. Yaşasıııın, yalnız değilmişim. Blogumu eskiden beri takip edenler bilirler, sürekli olarak tariflerimi interaktif bir şekilde yayımlamak istiyorum. Birçok yöntem denedim, kendim yapmaya çalıştım, danıştım, sordum ama çözüm bulamadım. Umutsuz ev hanımlarının yaptığı web sitelerine imrenip, bir mühendis olarak becerememek açıkçası çok koydu bana. Blogunu ziyaret ettiğim limonlukek'e dün bir yardım maili attım. Sizlerede, ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Daha blogtan tarif denemedim, inşallah bu akşam kızılcık şerbeti deneyeceğim, ama gezdiğim kadarıyla dolu dolu bir blog. Etkinliklere, yapılanlara imrenerek baktım :) Birde küçük kızının adının Aslı olması hoşuma gitti.

http://www.limonlukek.blogspot.com/


Limonlukek'in bu ilgisi beni cesaretlendirdi. Sanırım ilerleyen günlerde daha dolu dolu bir blogum olacak. Yok, daha fonksiyonel bir blog olacak. Bakalım zaman neler gösterecek. Teşekkürler limonlukek :) Hem mailinle, hemde bloğunla bana umut verdin.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Soğan Yahnisi

Merhabalar,
Bu sıcaklarda bu başlığı okuyunca pek içiniz almamıştır. Herkesin hayalinde soğuk meyve tabakları ya da dondurma var. Ama bunlar karın doyurmuyor. Sizlere güzel bir yahni tarifi vermek istiyorum. Hadi makarna ve pilavların biraz dışına çıkıp, ev halkını şaşırtalım :)

SOĞAN YAHNİSİ
Malzemeler:
- 1 kg arpacık soğan
- Yarım kg yağsız parça et
- Yarım çay bardağı sıvı yağ
- Kimyon, karabiber, tuz


Parça eti ve yağı düdüklüye koyup 10 dk. kendi suyunda pişirin. Sonra düdüklünün basıncının inmesini bekleyip, kapağını açıp pişirmeye devam edin. Bu şekilde kavrulsun. Kavrulmuş etin üzerine ayıklanmış soğanları ilave edin ve bu şekilde de kavurmaya devam edin. Tencerenin kenarlarında lezzet birikintileri olan kahverengi şeylerden oluşsun. Ardından üzerini örtecek kadar su ilave edin ve baharatları koyun. Bol kimyon (benim için bir tatlı kaşığı) oldukça yakışıyor. Ben bir fiskede köri ilave ettim. Köri benim için yeni bir tat olduğundan azıcık denemeler yapıyorum. Tuz ve karabirinide ilave ettikten sonra, düdüklünün kapağını kapatın, basınçla on beş dakika daha pişsin. Sonuç enfes oluyor.





6 Ağustos 2010 Cuma

Yoğunluk

Merhabalar, ,
Bugün sabahtan beri Aliağa limanındayım. Yaklaşık olarak saat 10:00 gibi, 2 araba alacağım numuneleri taşımak üzere, toplam dört araba göreve çıktık. Aliağa limanından 8 parti, soğutmalı konteynırdan, soğuk zinciri kırıp, mikrobiyolojik numune aldıktan sonra dünyanın Aliağa tarafından güneşe daha yakın olduğu kanaatine vardım. Kim derdi ki günün birinde fizik yanılsın?
Pazartesi görüşürüz, iyi hafta sonları :)

3 Ağustos 2010 Salı

Babam

Merhabalar,
Daha doğrusu "Günaydııın". Bu sabah güzel ve güneşli bir sabah. Bu gün benim babamın doğum günü. 58 yıl önce, yine böyle sıcak, aydınlık bir Ağustos günü bir bebek ağlaması, günü bölmüş. O gün bu gündür babam bir dünyalı :)
Küçüklüğüne ait bir kaç resmi var. Yedi kardeş arasından, nerede olursa olsun ben babamı bakışından tanıyorum. Benekli bir tulumun içinde, altı aylık resminde de, yeni çektiğimiz 2010 yılı resimlerde de aynı aydınlık,zeki, neşeli pırıltılar var. Boyu uzasa, yüzü değişse, saçlar hafif dökülse de gözler aynı gözler.
Babamla ilgili anılarımda, birlikte bir yerlere gidiyoruz. İlk kestanemi, babamla Susurluk'ta bir bankta yemiştim. Sokak satıcısının önünden geçerken, ne olduğunu sorduğumda "Kestane kızım? Bak, gel alalım, soyayım sana" demişti. Galiba dört yaşındaydım... Babam banka müfettişi olduğu için yaz tatillerinde onunla turneye çıkardık. Onunla misafirhaneleri, zıpladığım yatakları, bana oyuncaklar almasını, boş vakitlerinde evden çıkıp turladığımızı hatırlıyorum. Araba gezilerimizde, "Baba bunuda geçelim, bu arabayıda geçelim, en önde biz olalım baba" diye arka koltukta debelenip zorlardım. Kışları turneden döndüğünde, geceleri uyumayıp, annemle dönüşünü beklerdik. Babam gelince eski moda turuncu mutfak masasında kahvaltı yapacağımızı düşünür, sevinirdim.
İlk okula başlayacağım yıl müfettişliği bıraktı. Bizimle aile hayatı yaşamak istiyordu. Müfettişlik deyince kulağa çok forslu geliyor. Ama işin iç yüzünü biz biiliyoruz. Sürekli seyahat, sürekli yolculuk hali, bir an önce işimi bitireyimde ailemin yanına gideyim diye olabildiğince çalışma. Sonuç mu: daha ilk okula başlamadan, matematiği sökmüş bir kız. Sadece bu olsa iyi:çarpım tablosu ezberleyeceğine Facit (eski model bir hesap makinası) kullanmanın tercih edilmesi, alfebeyi daktilodan öğrenmeye çalışmak ama en çok cümle sonundan satır başı yaparken çıkan sesle oynamak vb. vb. Faydalarıda olmadı değil. İlk okulda kantinci bir tek beni kandıramıyordu :)
İzmir'e yerleştikten sonra, Deniz'de ilkokula başladı ve hep beraber sabah hazırlanıp, dağılan, akşamları sofrada toplanan ideal aile olduk. Ne güzel bir şey akşam sofrasında hep beraber olmak. Annemin yaptığı yemeği, ailecek paylaşmak.
Tüm büyüme aşamalarımızda (ergenlik depresyonlarımız dahil) annem ve babam yanımızdaydı. Üniversiteyi kazandığımda annemle duygulanıp sevinçten ağlamışlardı. Sizin babanızı bilmem, ama benim babam çetin cevizdir. Biz onun yumuşak karnıyız. Konu biz olduğunda herşey yapılabilir. Okulumu uzattığımda: ilk babamı aradım. İlker'le evlenmeye karar verdiğimi annemden önce babama söyledim. İlk araba denemelerimizi beraber yaptık. Hala ikisi (babam ve İlker) en iyi direksiyon öğretmenlerimdir. Özetle; babam her zaman arkamda kalın bir kale duvarıdır. Deniz ve ben her zaman yanında kendimizi güvende hissederiz. Ev bu demek, değil mi? Birisi: "Evim, kalemdir" demiş. Bence haklı. İnşallah bizde oğlumuza bu güveni hissettiririz. Akşama babam için küçük bir merasim yapacağız. Onur konuğumuzsa, Akçay'dan gelmekte olan Çınar :)
Mühemmelliyetçi ebeveynlerimin, rahat çocuğu :ben, her yaptıklarını yapmasamda onları hala gözlemliyorum. Hayata bakışlarını, çalışmalarını, neşelerini zaman zaman taklit etmeye çalışıyorum. Yinede babam gibi biri olmak zor; bu yaşında kalın kalın hukuk kitaplarının arasında , merakla okuyuşunu izlemek, bilgisayarı en az benim kadar bilmesi (benden on kat fazla çaba sarfederek bu günlere geldi), usta gibi evin her yanını tamir edişi, yalnız kaldığında patates ya da fasülye yemeği yapması... İdeal mi? Bilmiyorum... Sıfatlarını, yaptıklarını, başarılarını bir kenara koyarsak geriye sevgi dolu, güçlü bir baba kalıyor.
Senin ellerini saygıyla öpüyorum babacığım, önünde eğiliyorum. Seni çok seviyorum ve örnek alıyorum. Sensizliği düşünmek beni kaygılandırıyor. 30 yaşıma geldim, sanırım 90 yaşıma gelsemde sana ihtiyacım var. Evladın ana babaya muhtaciyeti başka birşey. Varlığınız yeter. Seni sevgiyle kucaklıyorum.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

İzmir'e Dönüş

Merhabalar,
Uzuuun Ankara günlerinden sonra, kısa Akçay ziyareti ve şimdi İzmir'deyim. O kadar İzmir'deyimki, sabahtan Kemalpaşa'ya göreve bile gittim geldim. Balnak'tan balık yemleri, Elmas'tan yayılan katkı maddesi kokusundan sonra, bahçede sardunyaların arasındaydım. Peki mutlu muyum? I ıh. Özetle: oğlum, yavrum, kuzum, canım, Çınar'ım Akçay'da; ben İzmir'deyim. Bu sefer Ankara gibide değil. Babasıyla Akçay'dan ayrılırken, içinin burulduğunu hissettim. İşte o andan beri bende biçareyim. Bakalım haftayı ayrı mı, berabermi tamamlayacağız? Dün kafam dağılsın diye Akçay'dan Aliağa'ya arabayı ben kullandım. Geçici olarak zihnimi durdurdu. Sabah yeni bir kitaba başladım: Empati. 50 sayfa okudum, hangi karakterin kim olduğunu karıştırıyorum, yinede beni oyalamaya yetiyor. Evde beni oyalayacak çok işim var. Ama yinede eve girmek biraz zor olacak. Daha doğrusu evde durmak zor olacak. "Anne süpersiin" diyen bir yankı duvardan duvara vuruyor. Aldığım nefes kalbimde düğümleniyor. Kimseye çaktırmıyorum ama... Konuştuğumuzda, durumun kırıntısını hissetmesin, herşey doğal ve olağanmış gibi görünsün istiyorum. Eğer çaktırırsam, daha ağırlaşacak herşey. Organize olup, mantıklı hareket etmeliyim. Böyle düşündüğümde de, fazla GDO lu, terminatör gıda tükettiğimi ve mekaniğe döndüğümü düşünüyorum. Öyle değilim, değil mi?