Merhabalar,
Sabah erken kalktık. Yanımızda benim dünden hazırladığım ekmek arası kahvaltıyla arabada Bartın istikametinde gittik. Hedefimiz Amasra :) İlker’in iki yıl önce aldığı GPS cihazı ilk defa gerçek anlamda bir işe yaradı. Aleti kurduk ve takip ettik. Dönüş yolunda bize 30 km kazandırdı.
Amasra girişinde genel bakış yerinden önce birazdan gezeceğimiz yeri izledik. Amasra, Bartın’a bağlı küçük bir ilçe. Yarım ada şeklinde bir yapısı var. Kale surlarının arasına evler yapıp yerleşmişler. Eski, yeni ve arada kalanlar hep beraber. İlçeye girip şöyle bir araba turu attıktan sonra müze yakınlarında bir yere park ettik.
Deniz kenarındaki müzenin bahçesinde bir çok heykel kalıntısı ve mezar taşı vardı. Mezar taşları çok güzeldi.
İnsanlar ne kadar yaratıcı, ne kadar sanatsal. Aslında bu gezi esnasında birçok mezarın yanından geçtik. Şehitlik mezarları, rum, müslüman, yahudi mezarlarının yanından arabayla geçtik. Fatiha okurken mezar taşlarına baktım. Zamanla renkli taşlarda yapılmaya başlanış. Üzeri kırmızı güllü, karanfilli taşlar ilgimi çekti.
Müzenin içinde Roma döneminde kalma pek çok şey ve etnografya bölümü var.
Etnografya’da, giysiler oldukça renkli. Özellikle de altın işlemeli fuşya kaftan. Böyle bir kaftan bayanlar içindir değil mi? Beni şüpheye düşüren şey boyunun uzunluğu oldu. Belkide eskiden Karadenizli kadınları uzun uzundur.
Amasra’nın merkezinde belediyeye ait bir çay bahçesi var. Orada oturup çay söyledik. Köşede oldukça lüks görünen pastaneden poaça alacakken Sabiha anne duruma el koydu ve oradan aldırmadı. Hemen yanında küçük bir ekmek fırını varmış. Oradan bize haşhaşlı sımsıcak bir ekmek ve Amasra simidi aldı. Valla iyikide öyle yapmış. Sabiha anneden tavsiye: böyle yerlere geldiğinizde poaça falan alacağınıza yöresel unlu mamüller alın. Örneğin simit pekmezsizdi. Sıcak sıcak haşhaşlı ekmekte yiyince şiştik. Şöyle bir tur atmaya kalktığımızda “Uzun Mehmet” in heykelini gördük. Uzun Mehmet, Zonguldak’ta ilk kömürü bulan kişi. Eskiden kömür, İngiltere’den ithal edilirmiş. Uzun Mehmet evinde, işinde kömürü kullandıktan sonra birgün İstanbul’a gidip saraydakilere durumu bildirmiş. Sultan 2. Mahmud Han tarafından 50 kese altında ödüllendirilmiş. Zonguldak ve Bartın’da belediyelerin amblemlerinde hep deniz, dağ çileği, madenci feneri ve ağaçlar var.
Kalenin içinde gezdikten, ağlayan ağacı gördükten sonra ilçenin meydanına geri döndük. E karnımızda acıkmıştı hani. Daha önce buraya gelenler balık yememizi tavsiye ettiler. Meşhur Mustafa Amca’nın Yeri'nde balık-salata yaptık. Ortaya mezgit tava söyledik. Yanında gelen salatayı görüyorsunuz.
Bu salataya iyi bakın. Güzelce süslenmiş, içinde turşusundan, karnıbaharına kadar birçok malzeme bulunan bu salata beni zehirledi. Bir gıda mühendisi olarak içinde bu kadar işçilik olan, el değen bir şeyi zaten yememeliydim. Ama pek güzel göründü gözüme; bende bitirdim. Sonuçta tüm akşam o salatanın kokusu burnuma geldi ve çıkardım. Ucuz atlattım, daha kötüsü olabilirdi. Yinede Alo Gıda 174 hattını arayamadım. Aynı salatayı gelen denetçiler bulamayacaktı. Herkese bir sürü iş çıkacak diye düşündüm, vazgeçtim.
Yemekten sonra Barış Akarsu’yu yerinde andık ve el sallaya sallaya Amasra’dan ayrıldık. Hoşça kal Amasra, yeniden görüşmek üzere :)
Evimize vardığımızda Sabiha Annenin başı ağrıyordu benimde midem çok kötüydü. Peki bu Çınar’ın doğum gününü keyifle kutlamamıza engel oldu mu? Tabii ki hayır. Sevgili oğlum için eşim Zonguldak’ın en pahalı pastanesi (öyle dediler bize, poşetini gören “ooo” dedi) İstanbul Pastanesi’nden 4 kişilik bir pasta aldı. Pastayı tabağa koyarken “Amaaan” dedim. “Küçücük pastaya şimdi dünyanın parasını vermişsindir. Malzeme bile koymamışlar. Şuna bak: üzerinde doğru dürüst bir şey yok. İki-üç parça çikolata. Onu bile simetrik koyamamışlar.” diye söylendim.
Fakat, tadı nasılmış biliyormusunuz? O üzerindeki çikolatalar aslında içi bütün antep fıstıklı drajelermiş. Pastanın içine de drajelerden koymuşlar. İlk defa drajeli pasta yedim. Oldukça ağır bir pastaydı. O kadar kakaoya ve çikolataya acıkmışım ki saldıra geçtim. Zaten midem kötü diye akşam yemeği yememiştim, zaten kaç gündür enerjiyi sadece meyvelerden ve baldan alıyordum. Yanında güzel gider diye kaç tane neskafe içtiğimi bilmiyorum. Keşke kesit olarakta resmini çekseydim. 3 katlı, yüksek, bol malzemeli, bol kakaolu güzel bir pastaydı. Krem şantili, havalı kremalı pastalardan değildi. Eğer Zonguldak tarafına gelirseniz bu pastaneyi ve ürünlerini kesinlikle öneririm.
İSTANBUL PASTANESİ
Belediye Merkez Çarşısı No:1
ZONGULDAK
Telefon numarası : (0372) 2523100
4 kişilik yaş pasta 18 TL
Tulumba tatlısı 12 TL/kg
yeme dedim sana o slatayı o kadar- ilker
YanıtlaSilaaaaaaaa :)
YanıtlaSilbence salatadan kaynaklanmamıştır problem, biz de yemiştik ve hiç bi şey olmamıştı.. sorun balıkta olmasın ?
YanıtlaSilyok valla. o salata mafetti beni.
YanıtlaSil